Genelkurmay Başkanlığı ile hükümet arasında, Kıbrıs nedeniyle görüş ayrılığı olduğu haberleri yalanlandı. Peki , bu söylentiler nereden kaynaklanıyor? Kim bu haberleri fısıldıyor? Artık yetmez mi?
Türk Silahlı Kuvvetleriyle hükümet arasındaki ilişkiler, gün geçmiyor ki manşetlere çıkmasın. Şu veya bu konuda anlaşmazlığa düştükleri gazetelere yansımasın…
Aslında bu tartışmaların temelinde bir iktidar mücadelesi yatıyor. 70 yıllık bir gelenek mi sürdürülecek, yoksa yeni bir düzen mi getirilecek? Türkiye’yi halkın oylarıyla seçilmiş insanlar mı yönetecekler, yoksa seçilmemiş–atanmış çevrelerle iktidarı eskisi gibi paylaşmayı sürdürecekler mi?
Yıllardır savunduğum bir anlayışı tekrarlayarak yazıma girmek istiyorum:
Türkiye’yi her konuda siyasiler yönetmelilerdir. Sorumluluklarını yüklenmeli ve ciddi politikalar oluşturmalılardır. Belirli bazı konuları diğer kurumlarla paylaşmaz. İktidarlar , ancak siyasi partiler arasında paylaşılır.
Bu, siyasi iktidarların kimselere danışmayacağı veya Türkiye Cumhuriyetinin temelini oluşturan laik, çoğulcu demokratik sistemini istediği gibi değiştirebileceği anlamına da kesinlikle gelmez. Hiçbir iktidar, sadece oy çoğunluğuna sığınarak, bu sistemi değiştiremez. Değiştirmeye kalkanlar, karşılarında bizleri bulurlar.
ARTIK, ASKER İLE OYNAMAYIN…
Türkiyemizde bir alışkanlık var.
Kim iktidara gelirse gelsin, toplumun belirli kesimleri (bunların arasında emekli veya muvazzaf askerler, bazı üniversiteler, bazı iş çevreleri ve medya vardır) yönetim üzerindeki etkinliklerini göstermek isterler. Sanki siyasilerimiz bizim içimizden çıkanlar değillermiş gibi, Türkiye adına denetimci kesilirler. En iyisini sadece onlar bilir, en vatanseveri sadece onlardır.
İşte şu sıralarda aynı tartışmalar yaşanıyor.
Hele hükümeti, AKP gibi “sabıkalı” diye nitelendirilen insanlar elde edince, durum daha da kritikleşiyor. Bu çevreler, etkinliklerinin azalacağının kokusunu aldıkların dolayı ortalığı sürekli karıştırıyorlar. Hükümet partisine ait bazı gariplerin açıklamaları ve gereksiz yaklaşımların durdurulamaması da, bu kargaşaya yeterli gerekçeyi sağlıyor.
Beni en çok ilgilendiren, Kıbrıs konusundaki son tartışmalar.
Mustafa Balbay sadece söylentilerle yazı yazmayan bir gazeteci olduğu için önemsedim. Daha öhce de genç subaylar ile ilgili bir haberi olmuştu.
Her ikisi de Genelkurmay Başkanlığı tarafından yalanlandı, ancak ateş olmayan yerden duman çıkmadığını da hepimiz biliyoruz.
Genelkurmay Başkanı 2004 yılının AB ile ilişkiler açısından ne kadar kritik olduğunu, AB’deki Türkiye aleyhtarlarına gerekçe vermemek gerektiğini çok iyi bildiğini, tutumuyla gösteriyor. Eskinin aksine, komutanlarının her konuda görüş açıklamasını engellemeye çalışıyor. Çok zorunlu olmadıkça, Genelkurmay’dan açıklama yaptırtmıyor.
Genelkurmay’ın bir çok konuda görüş üretmesi, çalışma yapması son derece doğal, ancak bir süredir dikkatleri çeken nokta, Genelkurmay Başkanı’nın resmi görüşüne dönmemiş bilgilerin basına sızdırılması. Bir Kuvvet Komutanlığından kaynaklandığı ileri sürülen bazı görüşlerin bazı gazeteciler davet edilip “isim verilmeden” yazılması… Her defasında da Genelkurmay’ın yalanlama yapmasına kadar giden tartışmalar…
Ortada gelişmelerden memnun olmayanlar, bu kampanyayı sürdürenler var. Bu, açıkça anlaşılıyor. İşin içine bir de emekli komutanlar girince sorunlar daha da işin içinden çıkılmazlaşıyor.
Emekli lobisinin önde gelen bazı isimleri apoletleri çıkarmanın getirdiği sinirliliği üstlerinden bir türlü atamadıkların olacak, Genelkurmay Başkanını güç duruma sokma pahasına, kampanyayı “vatan-millet” adına sürdürüyorlar.
Hem Silahlı Kuvvetler yıpranıyor, hem hükümet ile gereksiz bir gerilime giriliyor, hem de AB kamuoyuna yanlış bir mesaj veriliyor.
* * *
SURİYE İLE DOSTLUĞU SÜRDÜRMEK BİZİM ELİMİZDE
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın Türkiye gezisi, beklendiği şekilde ilişkilerde yeni bir sayfa açtı. İlk defa iki ülke yeneticileri, birbirlerine anlayışlı bir şekilde yaklaştılar. Görüşmelere, uzlaşı havası hakimdi. Kimse kimseye küçük kazıklar atma merakında değildi.
Artık ilk adım atıldı.
Asıl bundan sonrası önemli.
Bundan sonra bu ortamı sürdürmek, öncelikle bizim elimizde. Zira içinde bulunulan ortamda Türkiye ABD ve AB ile ilişkileri, ekonomik ve askeri potansiyeli ile ağırlığını daha iyi kullanabilir.Suriye ile ilişkilerin rayından çıkmasını daha kolaylıkla engelleyebilir.
Unutmayalım ki, biz Suriye’ye, Suriye’de bize muhtaç. Eğer karşılıklı kışkırtmalara kapılmaz, gereksiz duygusallık göstermez ve çatışma yerine işbirliğini ön plana alabilirsek, her iki ülke de kazançlı çıkar.
Önemli olan, iyi niyetli davranmak ve karşımızdakilerin de görüşlerine saygı göstermesini bilmektir. Bunun tek yolu da, karşılıklı diyaloğu mümkün olduğunca arttırmaktan geçer.
* * *
(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.) yayınlanmaktadır.)