AKP ile CHP finişe koşuyorlar...

Hemen hemen tüm anletler aynı sonucu veriyor. AKP ve CHP, farkı giderek arttırıyorlar. Diğerleri ise baraj çizgisinde yarışıyorlar. Son güne kadar da, bu iki partinin dışında kalanların durumları pek belli olmayacak.

MAHMUT DİKERDEM’İ ANIYORUZ...

Dikerdem’i kaybedeli 6 yıl oldu, ancak o hala dipdiri yanıbaşımızda. Oğlu M.Ali Dikerdem, İngiletere’nin Middlesex Üniversitesinde öğretim üyeliği (ilgilenenler için e-mail adresi m.dikerdem@mdx.ac.uk) yapıyor. Geçenler de kısa bir not yolladı. Babasının ilk körfez krizi sırasındaki bir değerlendirmesini bulmuş. Şubat 91 tarili yazısında, Türkiye’nin Körfez savaşı sonrasındaki konumunu çok doğru görmüş:

“... Türkiyenin ise “herhalükarda” işi zor. Zaten Amerikan ajanı olarak tanınıyordu, şimdi resmen Riyad-Tel Aviv- Mısır saçayağı’nın 4 üncü ayağı olmaya soyundu. Bedelini ödetirler, ancak ilk iktidar değişikliğinde Arap politikamız “sil baştan” olabilir...”

Nitekim, bu öngörüleri doğru çıktı.

Dünya’nın genelindeki olası gelişmeler hakkındaki görüşü de şöyle:

“... Körfez Krizinden dünya barış güçlerinin çıkaracağı dersler vardır. Bunların başında, soğuk savaş döneminin kaparmasının Doğu-Batı çatışmasını sona erdirerek nükleer bir savaş tehlikesini Avrupadan iyice uzaklaştırmış olmakla birlikte, varsıl (zengin)- yoksul, sömüren-sömürülen ülkeler çelişkisi ortadan kalkmadığından, dünyada adil ve kalıcı bir barış düzeni kurulmasını sağlayacak koşulların henüz yaratılmamış olduğudur. Oysa büyüklü-küçüklü devletler arasında hak eşitliği ilkesi benimsenmedikçe ve Üçüncü Dünya ülkelerinin yaşamsal sorunlarına ilgisiz kalındıkça uluslararası ilişkiler emperyalizmin hegemonya emellerinin tehdidinden kurtulamayacak, dolayısıyla da militarizmin kaynakları kurumayacaktır...”

Dedim ya, Dikerdem’i Perşembe günü andık, ancak o aramızda. Bizden hiç ayrılmadı.

AKP İLE TEK SORUN İÇKİ YASAĞI MI?

Adalet ve Kalkınma partisi, seçimler yaklaştıkça daha büyük bir dikkatle izleniyor.

Ancak bana garip gelen, laik sistemi savunan gazetecilerden bir bölümünün, durmadan içki yasağı etrafında dönmeleri. Sanki bu partinin eleştirilecek hiçbirşeyi yokmuş gibi, ısrarla “nerede içki yasağı konulacağı ve nerede konulmayacağı” tartışılıyor. Sanırsınız ki, laiklerin tümü içki tutkunu ve yasaklamadan çok korkuyorlar.

İçki konusunun bir simge olduğunu biliyoruz. Ancak, içki yasaklarıyla uğraşmak yerine, AKP’nin ekonomik politikalarını irdelemek daha doğru değil mi? Zira bu politikalarla AKP’nin Türkiye’yi yönetebilmesi imkansız.

Türkiye, AKP ile 2000’li yıllarda bir yere varamaz. Ne dünya görüşü, ne de kadroları buna müsaittir. Ancak, AKP’ye çelme takmak için yaptığımız herşey aksi sonuç veriyor ve bu partiyi güçlendiriyor.

AKP’yi kendi elimizle iktidara taşıyoruz.

TÜRKİYEYİ ŞİKAYET ETMEK NEDEN AYIP?

Eskiden (10 yıl öncesine kadar) içerde Türkiye hakkında istediğiniz yazılı-sözlü eleştiriyi yapabilir, ancak dıyardaki herhangi bir Uluslararası konferans, kurum veya medya’da tek kelime söyleyemezdiniz. Kol kırılır yen içinde kalırdı. Aksi halde hemen “Vatan haini” damgası yerdiniz. 90’lardan itibaren, hem değişen dünya koşulları, hemde Devlet güçlerinin yediği haltlar öylesine inanılmaz boyutlara vardı ki, insanlarımız vatan filan dinlemeden bu alışkanlığı kırdılar.

Ancak, bu kompleksten de tamamen kurtulamadık.

Tayyip Erdoğan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurdu ya, yin sesler yükselmeye başladı: “Ayıp değil mi, ülke’sini şikayet eden lider olur mu?”

Basbayağı oyur.

Eğer, asıl ayıp edenin Devlet olduğuna inanıyorsanız pekala şikayet edersiniz.

Eğer, bir dünya devletinin vatandaşı gibi hissediyor ve devletinizinde imzaladığı anlaşmalara ve evrensel demokrasi kurallarına uyması gereğini düşünüyorsanız şikayetçi olursunuz.

Tayyip Erdoğan neden utansın? Asıl Devlet utanmalı...

HALK ARTIK UYANDI, İNANMIYOR

Ercan Kumcu’nun geçenlerde (Hürriyet 26.9) nefis bir yazısını okudum. Heryeni seçilen Başbakan ve Hazideneden sorumlu Devlet Bakanlarının, halkın kendilerine güvenleri sayesinde, enflasyonu ve faizleri düşürebileceklerini sandıklarını yapamayıncada da aldatıla aldatıla artık hiç kimseye güven duymadığına dikkat çekiyordu.

Çok doğru.

Örneği dolu.

Bugün kimse TL’ye güvenmiyor ve imkanı varsa parasını övize çeviriyor. Resmi yetkililer istedikleri kadar “Dolara güvenen yanar” desin. Kismenin umurunda değil.

İnsanlar Ankara’ya güvenmiyor, inanmıyor. Buna karşılık, bekleyip görmeyi tercih ediyorlar. Yeni bir hükümet kurulsun, ekonomik kararlar çıksın, ondan sonra TL’ye mi dönecek yoksa dövizde mi kalacak kararını verecek.

Toplum artık uyandı.

Yabancı yatırımcı ne kadar güvence arıyorsa, Türk insanı da aynı şekilde davranıyor. Kendi hükümetlerinin sözlerine ve vaatlerine zerre kadar kulak asmıyor.

AB HABER’İ TIKLAYIN...

Aysun Karlı’nın Bursa Hakimiyet gazetesindeki köşe yazısından öğrendik. Avrupa Birliği ile ilgili haberleri veren Abhaber.com giderek genişliyor. Bu siteye girenler, Avrupa Birliğindeki gelişmeler yanısıra, önemli yorumcuları da (Zeynel Lüle, Ozan Ceyhun, Nilgün Cerrahoğlu, Vakur Kaya, Emin Varol, Bahadır Kaleağası, Yonca Poyraz Doğan, Ayşe Özkan) okuyabiliyorlar.

Ingilizce ve Türkçe yayın yapan bu site son derece yararlı bilgi veriyor. Özellikle Üniversitelilere tavsiye ederim. site’nin yeni kalemi Aysun Karlı’nın da katkılarını başlatması hoş bir gelişme.

YENİ BİR ANKET DAHA ÇIKTI...

CNNTÜRK-Hürriyet seçim anketi, daha önceki araştırmalardan çok farklı değil. Eğer ham verilere bakılacak olursa (kararsızlar dağıtılmadan önce) barajı halen iki parti aşabiliyor. Bu sonuçlar seçim yaklaştıkça daha değişir, ancak genel eğilim kendini gösteriyor.

Son durum şöyle: AKP yüzde 24.6, CHP yüzde 11.3; Genç Parti yüzde 7.3, DYP yüzde 6.2, MHP yüzde 5, DEHAP yüzde 4.2, ANAP yüzde 2.4, YTP yüzde 0.8, SP yüzde 0.9, DSP yüzde 0.6
Yazarın Tüm Yazıları