28 Şubat davası gerekliydi...

Eğer 12 Eylül' ü ele alıyorsanız, 28 Şubat' ı görmezden edemezdiniz. Açılması gereken bir dosya idi. Bu adım anayasaya uygunmuş, değilmiş bir yana, tekrar edeyim; bu davalar semboldür. Bir ülkenin genelde askeri müdahalelere yaklaşımını gösterir. Yeter ki, bu dava dallanıp budaklanmasın, yılan hikayesine döndürülmesin.

Haberin Devamı

Bekleniyordu, ancak kapıların ne zaman çalınacağı belli değildi.
 
Sonunda hesap verme dönemi başladı.
 
Bu dava gerekliydi. 12 Eylül darbesini mahkemeye taşıyacaksanız, 28 Şubat' ı görmezden gelemezdiniz. Bu atılması gereken bir adımdı.
 
Ancak bundan sonrası daha da önemli.
 
Bundan sonra, bu davanın daha önceki Ergenekon-Balyoz  davaları gibi dallandırılıp budaklandırılmadan, yılan hikayesine döndürülmeden sürdürülmesi gerekiyor.
 
Daha önce defalarca tekrarladım, ancak yine de  tekrarlamamda yarar var.
 
Bu tip davalar semboldür. İntikam almak için kullanılmaz, kullanılmamalı. Bir ülkenin genel tutumunu göstermesi açısından önemlidir. Bundan sonrasına bir mesaj vermek  için kullanılırlar. Eğer siz davanın kapsamını genişletir, içine sivilleri de katarsanız, işin içinden çıkamazsınız.
 
Yargı, bu defa çok daha dikkatli davranmak zorundadır.
 
Türkiye bir köprüden geçiyorsa, yargı sistemimiz de bir köprüden geçiyor. Atılan her adım dikkatle izleniyor ve çentik tutuluyor.

Haberin Devamı

TÜRKİYE , BM OLMADAN MÜDAHALE ETMEYECEK...

Suriye konusundaki durum şimdilik daha bir belirginleşti. ("Şimdilik" kelimesini sık sık kullanıyorum, zira her an bir gelişme yaşanıyor ve durum değişiveriyor.)
 
Başbakan' ın son açıklamaları, Dışişlerindeki hazırlıklar ve  Washington-Moskova-Pekin üçgeninden gelen yankılar, Türkiye' nin Suriye' ye yönelik tek başına bir askeri harekatının  şimdilik söz konusu olmadığını ve  BM' den çıkacak bir kararın bekleneceğini gösteriyor.
 
Son günlerdeki "Askeri müdahale bekleniyor" havası artık dağıldı. Tabii, beklenmedik bir dev çatışma veya sınır boyunda büyük bir katliam olmazsa...
 
Doğrusu da budur...
 
Esad ne kadar ateş kes ilan ettiğini söylese, tanklarını kentlerden çekeceği sözünü verse, hatta bu yönde adımlar atsa da,  Suriye' de öylesine bir karmaşa ve kışkırtma var ki, kimin ne yaptığı belli değil. Üstelik, uluslararası güçler (Araplar dahil) hemen müdahale istemiyor. Zamana ihtiyaç var. Bu süreyi de BM sağlayacak.
 
Ankara şimdi diplomasiye ağırlık verecek. BM Güvenlik Konseyi' nden (Çok zor, ancak eğer çıkarsa) bir müdahale kararının meşruiyetini kullanarak müdahale edip etmemeye karar verecek.
 
Özetle, askeri opsiyonlar rafa kalkıyor.
 
Bol bol demeç dinleyeceğiz, ancak kılıçlar çekilmeyecek.

Haberin Devamı

ÇİN’ DEN SURİYE İÇİN DESTEK YOK, ANCAK BÜYÜK RESİM DAHA BİR PARLAK ...
 
Başbakan' ın en önemli gezilerinden biriydi, ancak nedense iletişim açısından en kötüsü oldu. Uzaklıkla ilgisi yok. Uçakta, hem artık ezbere bildiğimiz genel yayın yönetmenleri hem de TV' lerin üst düzey yönetici ve muhabirleri vardı. 300 iş adamı da işin cabası. Yine de geziyi buradan izleyemedik dersem yanlış olmaz. Sanıyorum yanlış, işin planlamasındaydı. Onca TV boş yere taşınmış oldu.
 
Gelelim izlenimlere...
 
Tamamen medyaya yansıyan haberler ve Başbakan' ın açıklamalarından anladığım kadarıyla, Pekin, Suriye konusunda bizi dinlemekle yetinmiş. Önemli bir tutum değişikliği yok. Çin de kan dökülmesini istemiyor, ancak Rusya gibi, Türkiye' nin de tek başına veya ABD ile müdahalesini istemiyor.
 
Bunun dışında,  Türk-Çin  köprüsünün artık daha sağlam kurulduğunu söyleyebiliriz.
 
Türkiye kendini bu bölgeye sıkıştırmamalı ve bundan dolayı da Çin' e açılma çok önemli. Sami Kohen' in belirttiği gibi, bölgesel bir güç konumundaki Türkiye, süper güç konumundaki Çin ile ne kadar yakınlaşırsa, o kadar kazançlı çıkacak.
 
Bu açıdan, ne kadar sessiz geçtiyse de son gezi orta ve uzun vadede Ankara' ya çok şey kazandıracaktır.

Haberin Devamı

TÜRKİYE’ Yİ , BU KISKAÇTAN ASIL ÇİN KURTARABİLİR...
 
Bir kapı kapanıyor, bir başka kapı açılıyor.
 
Aslında  Çin kapısı pek oradaydı da, galiba biz yeterince ilgi gösteremiyorduk .
 
Başbakan' ın son gezisi, eğer iyi kullanılırsa, Türkiye' nin hem Orta Doğu hem de Avrupa pazarlarında yaşanacak olan sıkışıklıklardan kurtulmasını sağlayabilir.
 
Bir yandan Suriye krizi, öte yandan Arap baharı rüzgarları, Türkiye' nin Orta Doğu' da kendine açtığı pazarlara olan ihracatına sert darbe vuruyor. Hele buna bir de, Avrupa Birliği piyasalarındaki krizi eklersek, bu yıl ve gelecek yılki durumun hiç de parlak olmadığı hemen anlaşılır.
 
Çin pazarı bu açığı kapatabilir mi?
 
Zor, ancak imkansız değil.
 
2011' de, dış ticaret açığımız 19 milyar dolar Çin lehinde. Alıyoruz, ancak yeterince  satamıyoruz. Hem bu açığı kapatmak, hem de Çin pazarına girmek için büyük çaba gerekiyor.
 
Son gezide toplsm 4 milyar dolarlık sözleşmeler imzalandı, ancak bunun ne kadarı gerçekleşir bilinmez. Çin' in Türkiye' de yatırım yapmasını beklemekten çok, bizim oralara gitmemiz daha gerçekçi.
 
İlk defa büyük bir adım atıldı. Önemli olan bundan sonrası getirmekte...
     
URUMÇİ GEZİSİ KORKUTTU, ANCAK BEKLENEN OLMADI...
 
Türk  Başbakan'ının gezisinin özellikle ilk ayağı (Urumci) sadece Pekin' de değil,
Ankara' da da birçok çevre tarafından nefesler tutularak izlendi .
 
Acaba bir karmaşa çıkar, bir çatışma yaşanır ve Erdoğan da her zaman ki "Açık sözlülüğü!" ile olayları yorumlayıverir miydi?
 
Bu kaygının nedeni açıktı, Cumhurbaşkanı Gül' ün 2009' daki Sincan  ziyaretinden sonra,  Temmuz ayında Uygur Özgürlükçüleri ile Çinliler arasında sert çatışmalar çıkmış, yüzlerce Uygur ölmüştü. Besbelli, Türkiye' nin dışında, Türk motifi kullanılmak istenmişti. Olaylar büyüyünce de, Erdoğan çok sert tepki göstermiş, Çinlileri sorumlu tutup, "Bu bir soykırıma benziyor, saldırılar derhal durdurulmalı" demişti. Yetmemiş, Uygur özgürlük hareketinin lideri konumundaki Rabia Kader  Ankara' ya davet edilmiş ve Pekin de bu defa  çok sert tepki vermişti.
 
Sincan Bölgesi oldum olası, Çin' in yumuşak karnıdır. 1.6 milyon metrekareye yayılan "Sincan Özerk Bölgesi’nde" 9 milyona yakın Uygur Türkü yaşar. Dilleri saf Türkçedir. 7.5 milyon da Çinli-Kazak-Rus-Kırgız-Moğol dahil 18 ayrı etnik gurup vardır. Çin bölgeye geniş özerklik vermesine rağmen, Uygur Türklerini bir türlü asimile edemedi. Özgürlük ateşi hep yandı.
 
2009' daki bu sürtüşme pek uzun sürmedi.
 
Türkiye, real politik kurallarına uydu. Geri adım attı. Rabia' yı davet etmekten vazgeçti ve Çin' in toprak bütünlüğüne verdiği önemi vurgular oldu.
 
İşte bu gezideki kaygılar 3 yıl öncesindeki senaryonun tekrar edilip edilmeyeceğinden kaynaklanıyordu. Olmadı. Ne dev gösteriler yaşandı, ne kavga çıktı ne de Başbakan müdahale etmek ihtiyacında kaldı.
 
Sincan ilk defa, Türkiye ile Çin' i ayıran değil, adeta birleştiren bir unsur oldu.
 
Yani, Bussiness (İş) kazandı.
 
Sincan bölgesinin kapıları Türkiye' ye biraz daha aralandı.

 

Yazarın Tüm Yazıları