Paylaş
Amazon’a girip bakın. Bu konuda çok sayıda kitap var. Hepsi de sporu, futbolu bilim olarak ele alıp, başarı ve başarısızlık faktörlerini inceliyorlar. O nedenle ben futbol ve şirketler dünyasını bir birine çok benzetirim. Her ikisinde de başarıların tesadüfen gelmediğine, şans eseri oluşanların ise kalıcılık özelliği taşımadığına inanırım. ‘Orada bulunduğu’ için başarıyı yakalayanlar, bir sonraki yıl yeniden eski düzeylerine gerilerler.
Futbolda başarı ligde üst sıralarda yer edinmek, ligde şampiyonluk, kupa kazanmak ve dünyada adından söz ettirmek gibi hedeflerle ölçülüyor. Bu hedeflere ne kadar sık ulaşırsanız, toplam başarınız da o kadar artar.
Başarı da istikrarlı yönetim, kalıcı stratejiler ve değişimle mümkün oluyor. Bunu en iyi 4 büyüklerin performansından görmek mümkün. Bu tabloya bakınca daha iyi anlaşılıyor. Tabloda 4 büyüğün şampiyonluk için ortalama bekleme süreleri var. Ben buradan şu mesajı çıkarıyorum:
‘İstikrar kazanan, iyi yönetilen ve geleceğe yönelik vizyon koyan kulüplerin şampiyonluk bekleme süreleri daha da azalıyor.’
Tablo bunu açıkça ortaya koyuyor. Özellikle son 10 yıldaki değişim… Galatasaray 1990’ların başında bunu yakaladı ve UEFA Kupası’nı kazandı. Ardından Fenerbahçe, yönetimde istikrar, modern yönetim ve pazarlamayı keşfetti. Son 10 yılda 4 kez şampiyon oldu. Ancak, Beşiktaş ve Trabzonspor aynı dönüşümü gerçekleştiremediler. Zaten rakamlar da bunu açıkça ortaya koyuyor. Trabzon 10 yılda hiç, Beşiktaş 1 defa şampiyon olabildi.
İstikrar ve kalıcı yönetim, şirketlerde de aynı sonuçları veriyor. Dünyanın “en kalıcı” şirketlerindeki belirgin özellik istikrarlı olmalarıydı. CEO’ları, ortalama 8-10 yıl arasında görevde kaldılar. Değişimi iyi yönettiler, inovasyona yatırım yaptılar. 3M, Wal Mart, Wells Fargo, Walgreens gibi şirketler bu yönleriyle öne çıktılar.
Türkiye’den de istikrarlı yönetilen, genetik değişimi zamanında yapan ve yenilikçiliği şirketin içine gömebilenler başarıya ulaşıyorlar. Örneğin, Garanti Bankası, dünya çapında bir yönetim örneği oldu. Her genel müdürü, yerleştirdiği stratejiyi uygulayabilecek uzun süre ve yetkiyi bulabildi. Yeniliklere yatırım yapma şansını yakaladı. Bir başka örnek ise Akbank… Tutucu görüntüsünden ‘gen değişimi’ ile sıyrılıp, yenilikçilikle özdeşleşti. Burada da yönetim ekibinin istikrarı önemli bir rol oynadı.
Bir zamanlar yerinde sayan Migros, bu özelliği ile bir dev haline geldi. 1994 yılına kadar Migros’un mağaza sayısı 50’ye bile ulaşmamıştı. Şimdi bir yılda bu kadar mağaza açabilecek gücü yakaladı.
‘İstikrarlı yönetim’, ‘gen değişimi’ ve ‘inovasyon’ üçlüsünü, tıpkı futbol kulüplerinde olduğu gibi iyi kullanan şirketler arasına Anadolu Efes, Şişe Cam, Hürriyet Gazetesi ve Ford Otosan’ı da katıyorum. Böyle olunca, ‘şampiyonluk’ için bekleme süresi de kısalıyor, hedefe daha rahat varılabiliyor.
Konut kredisi alanın zor seçimi!
Sanıyorum 2004 yılında konut kredisiyle ev satın aldık. Türkiye’nin büyüme sürecine girdiği, krizin etkilerini iyice üstünden attığı bir dönemdi. Ancak, döviz kuru henüz bu kadar düşük düzeylerde değildi. O yıl sanıyorum 1.3-1.5 arasında seyrediyordu. Faizler de şimdiki düzeylerinin çok üstündeydi.
Önümüzde iki seçenek vardı: Döviz ya da Türk Lirası olarak kredi kullanacaktık. O tarihte şu hesabı yaptım: Türk Lirası olarak gelir elde ediyorum. TL kredisi kullansam, kendimi sigorta etmiş olacaktım. Ancak, bu kez de henüz faizler düşmediği için, gelecekte aşağıya inecek faiz fırsatı kaçacaktı.
O nedenle döviz seçeneğine baktım. Türkiye büyüyor, yabancıların ilgisi artıyordu. Edindiğim izlenim, yoğun giriş nedeniyle YTL’nin güçlü, dövizin zayıf seyredeceği yönünde idi. O nedenle 1.5 YTL’den dolar kredisi aldım. Dolar 31 Aralık 2004’ü 1.342 düzeyinden kapattı. Sadece 1 defa 1.5 YTL’den, uzun süre de 1.3 YTL’den ödedim. Sonra da 1.2’nin de altını gördük.
Şimdi konut almak isteyenlerden sık sık şu soruyu duyuyorum: “Döviz kredisi hala cazip mi?” Bu arkadaşlarıma fikirlerimi birkaç başlık altında özetlemiştim. Sizlerle de paylaşmak istiyorum:
-Şimdi konut kredisi alsam, gelirim YTL olduğu için yerel para birimini tercih ederdim.
-Eğer geliriniz dövizse ve YTL’nin güçleneceğini düşünüyorsanız, başka para birimine yönelebilirsiniz.
-Dolar, 1.17-1.18 aralığına kadar geriledi. 1 YTL bekleyenler var. Oraya gitmesi için yüzde 16 düşmesi gerekiyor. Ya yukarı giderse?
- 5-10 yıl vadeli kredi kullananların her türlü senaryoyu dikkate almaları gerekiyor. Çünkü, YTL son 3 yılda ciddi şekilde değerlendi. Ama ev alırken daha dikkatli olmak gerekiyor.
SMS reklamı yasağının faturası!
Son birkaç gündür Telekomünikasyon Kurumu’nun alacağı yeni karar konuşuluyor. Eğer bu karar hayata geçerse, cep telefonu şirketlerin keyfi biraz kaçacak. Çünkü, bu yeni uygulamayla birlikte cep telefonundan gelen reklam mesajları işine bir çeki düzen verilecek. ‘Elimde müşterinin cep numarası var, o zaman istediğim mesajı, istediğim zaman gönderirim’ rahatlığı sona erecek. Böylece bir bölümü ‘uygunsuz’ zamanlarda gelen reklam mesajlarından en azından önemli ölçüde kurtulmuş olacağız. Bu işin müşteri tarafı.
GSM şirketleri tarafında ise biraz zarar oluşacak. Çünkü, cep telefonu şirketleri bu işten hatırı sayılır bir gelir elde ediyorlar. Reklam veren şirketlerden aldığım bilgiye göer, GSM şirketleri bu işten ciddi para kazanıyorlar. Örneğin, bana günde ortalama bir SMS geliyor. Bu yılda 365 demek. Hadi 300 diyelim. SMS başına şirketlerden “38 sent” talep ediliyor. Bir yıla yayarsanız 115 dolar ediyor. MMS’leri de dahil ettiğinizde, rakam daha da yükseliyor. Çünkü, MMS’ler için 40 sent alınıyor.
Aslında teknolojiye karşı olup, bu bilgilenme yolunu kapatmak yanlış olur. Ancak, kullanıcının haklarına da saygı göstermek gerekiyor. Belki yeni uygulama bunu sağlayacak. Bekleyip göreceğiz.
Paylaş