Paylaş
1. Elbiseler temiz, düzgün, ütülü ve sade; ayakkabılar kapalı, temiz ve boyalı giyilir.
2. Sandalet veya atkılı ayakkabı giyilmez.
3. Bina içinde ve görev mahallinde baş daima açık bulundurulur.
4. Kulak ortasından aşağıda favori bırakılmaz. Saçlar, kulağı kapatmayacak biçimde ve normal duruşta enseden
gömlek yakasını aşmayacak şekilde uzatılabilir, temiz bakımlı ve taranmış olur.
5. Her gün sakal tıraşı olunur ve sakal bırakılmaz.
6. Bıyık tabiî olarak bırakılır, uzunluğu üst dudak boyunu geçemez, üstten alınmaz, yanlar üst dudak hizasında olur, alt uçları dudak hizasından kesilir.”
En büyük işverenin kuralları
Hayır tahmininiz doğru değil… Bu kuralları, Koç Holding’in yönetmeliğinden almadım. “Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelik’ adlı bu dokümanı Milli Eğitim Bakanlığı’nın sitesinden aktarıyorum.
Görüyorsunuz, devletin çalışanlara yönelik koyduğu kurallar, ‘bıyık’ dışında neredeyse Rahmi Koç’un çizdiği çerçeve ile aynı… Yani 2.2 milyon memuru ile Türkiye’nin en büyük işveren olan Başbakan da ‘sakalı’ yasaklıyor, memurlar için katı kurallar koyuyor.
Kuralsız giyim olmaz
Bunu yapan sadece Başbakan ya da Rahmi Koç değil. Türkiye’de çok sayıda işadamının benzer kuralları var. Bazı patronlar ‘kahverengi’, bazıları ‘pantolon’ düşmanıdır. ‘Şortla ofise gelmeyin’ diyeni de gördüm, ‘açık ayakkabıya hayır’ diyeni de…
Aslında ofis ortamında ‘giyim kuralları’ (Dress code) bize özgü değil. Modern iş dünyasının bir parçası olarak bütün Batı’da uygulanıyor. Çok sayıda şirkette ‘dress code’ (Giyim kuralları) diye internet sitesinden bile yayınlanıyor.
ABD’de, 201 üst düzey yönetici arasında yapılan, ‘Amerikan Sanayi Giyim Kuralları Araştırması’ adlı anket çalışması, şirketlerin yüzde 65’inde ‘Giyim kuralları’ dokümünının olduğunu ortaya koyuyor.
Durum böyle ama bu konuda dünyada da büyük tartışmalar yapılıyor. Bazıları dini kıyafetlerini giymek, din ya da yaşam tarzlarının gerektirdiği şekilde ‘tıraş’ yapmak istiyor. Ancak, gördüğüm kadarıyla, ‘serbest Cuma’ dışında henüz yaygın bir ‘özgürlük’ havası yok. Şirketler kendi kurallarını uygulamaya devam ediyor.
İHRACATININ ARTIŞI İÇİN‘YARATICI’ ÜRÜNLERİ ODAKLANMALI
Türkiye, ihracatta müthiş bir sıçrama yaptı. Dolar kurundaki düşük seyre, dünyadaki kredi krizi ve siyasetteki dalgalanmaya rağmen işler yolunda gidiyor. Hedef 2008 sonunda 125 milyar dolar düzeyini yakalamak… Bunda bir sorun olacak gibi de görünmüyor…
Ancak, Türkiye’nin ihracatının önümüzdeki yıllarda aynı tempoda artış göstermesi için, ‘yaratıcı’ ekonominin de bu tempoya ayak uydurması gerekiyor. Çünkü, dünyada trend bu yöne gidiyor ve büyüme hızı bu cephede daha yüksek… Yazılım, kitap, gazete, tasarım ürünleri, müzik, film, yeni medya ve gösteri sanatlarını da kapsayan bu alandaki ihracatın dünyada 2005 yılında 424 milyar doları aşması potansiyeli ortaya koyuyor.
Yaratıcı ihracatın cazibesi
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Örgütü’nün (UNCTAD) açıkladığı yeni araştırmaya göre, yaratıcı ihracatın toplamı 10 yıl önce, 1996 yılında 227.4 milyar dolar idi. O dönemde dünya ticaretinden aldığı pay yüzde 3.4 idi, 2005 yılında yüzde 8.7 gibi önemli bir düzeye ulaştı. UNCTAD uzmanları, büyümenin sonraki yıllarda hızını artıracağını tahmin ediyorlar.
‘Türkiye’nin yeri nasıl değişti?
Aslında Türkiye’nin yeri fena değil. ‘Gelişmekte olan ülkeler’ arasında 4’üncü, bütün dünyada ise 15’inci sırada yer alıyor. Üstelik, 1996 yılından bu yana 5 basamak yukarı çıkmayı da başarmış.
Türkiye, 2005 yılında toplam 73.4 milyar dolar ihracat gerçekleştirmişti. UNCTAD’a göre bunun 5 milyar doları ‘yaratıcı hizmet ve ürünlerden’ gelmiş. Toplam içindeki payı da yüzde 1.5’e yükselmiş. 2000-2005 arasındaki dönemde yüzde 18.3 oranında büyümüş. Bu, yüzde 21’i yakalayan Hindistan’dan sonraki en yüksek büyüme oranı… Tempo iyi, rakamlar küçük… O nedenle tempoyu hep yüksek tutmamız gerekiyor.
SELÇUK YAŞAR’IN HARİKA SAPTAMASI
‘Partiler birbirlerini yemeye ne kadar devam edecekler? Kim bilir..
Türkiye güçlü bir hükümete ne zaman kavuşur? Belli değil…
Enflasyon hızı nereye varacak? Bilen yok…
Hayat pahalılığını önleyecek ekonomik tedbirler alınacak mı? İnşallah…
Ortak Pazar’la ilişkiler neye varacak? Hiç anlaşılmıyor…
Döviz bulmak nasıl olacak? Şüphe içindeyiz…
Yarın acaba ne olacak? Tereddüt içindeyiz.
Bir demiştir ki: Türkiye sürprizler ülkesidir, yarın ne olacağı bilinmez.
Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir ekonomik kalkınma görülmemiştir. Netlik ve disiplin isteyen ekonomi, böylesine koyu sisler içinde nasıl yol bulup düze çıkacaktır bilinmez.
Sürprizler ülkesi olduğumuz doğrudur ama eğer bir gün bu şartlar içinde düze çıkabilirsek dünya literatürüne yeni bir sürpriz türü eklenecektir.’
Şaşıracaksınız ama bu değerlendirme 31 yıl önce yapılmış. ‘Belirsizlik’ başlıklı yazının yazarı ise işadamı Selçuk Yaşar… Zaman zaman görüşlerini küçük kitapçıklarda toplayan Selçuk Yaşar, geçtiğimiz günlerde son 30 yılda yazdıklarından seçtiklerinden bir kitap oluşturmuş. Bu satırları oradan aldım. Sanki bugünü anlatıyor gibi geldi bana… Aradan 31 yıl geçmiş, bazı sorunları aşamamışız sanki… Özellikle de ‘belirsizlik’ hastalığını… Eline sağlık Selçuk Yaşar…
Paylaş