’TARİH tekerrürden ibarettir’ ya da ’Geçmişini bilmeyen geleceğini şekillendiremez’ şeklinde önermelere hepimiz katılırız da, geçmişin nerede başladığını, geleceğin nereye uzanacağını hiçbirimiz düşünmeyiz.
Haydi bir soru yöneltelim kendimize, açık yüreklilikle..
25 yaşından sonra kurup geliştirdiğimiz yaşamlara, hangimiz 25 yaşından önceki dostlukları taşıdık..?
Bizler kan kardeşi olmuştuk mahallenin en ücra köşesinde, bakkaldan harçlıklarımızla aldığımız iki plastik toptan bir tanesini kesip diğerinin üzerine kılıf yapmıştık daha çok dayansın diye..
Yan evin bahçesinde evcilik oynayan kızlara dil çıkartıp, alay etmiştik onların anne olma hazırlığının ilk provalarına..
Hangimiz sokağımızın en çok merak ettiği apartmanın zillerine basıp kaçmadı defalarca..?
O zillere aynı anda basan parmaklarımız vardı..
Hangi parmakların dokunuşunu taşıdık bugünlerimize..?
İltekin İlkokulu’ndan mezun olduğumuz gün çekilen bir fotoğraf var arşivimde.. Sulugöz Nilüfer, Mete, sırdaş Alev, mahallenin en güzel kızı Gonca, karizma Zeynel, uzun boylu Mustafa, annesi güzel börek pişiren Tuğba, dünyanın en iyi ressamı Sedat, gözü kara Mustafa Kara ve daha nice dost, nice kan kardeşi..
Aynı sıralarda oturduğum, aynı mahallede top koşturduğum yüzlerce arkadaşımı bugün bulabilsem, eminim ki her biri ayrı ayrı önemli yerlerde, önemli hizmetlerde..
Ama bilmiyorum, haberim yok, ulaşamıyorum..
Sonra ortaokul yılları..
Ardından lise ve ardından üniversite..
Geçenlerde Ankara Anadolu Lisesi ekibinden Harun ve Taylan ile birlikteydik.. Sonra okulun iki önemli Alper’inden haber geldi..
Ben Çağlar’ı merak ettim, bir başkası Şengül’ü..
Hakan Karacabey öyle bir şiir yazardı ki..
Aslına bakarsanız mahallede başlayan kan kardeşlikleri, biz serpilip gelişmeden öldürülüyor bir gizli el tarafından..
Belki Ahmet bugün işsiz, Esin güvenebileceği bir çalışma arkadaşı arıyor.. Ama Esin Ahmet’i bilmiyor.. Oysa onlar can kardeşi..
Kimse bilmiyor ki..
Adına Facebook denilen sanal yapı böyle büyük eksiklikleri karşılıyor gibi görünse de, tam tersine sulandırarak telafi edilemez hale getiriyor.
Ve bizler birey olarak sosyalleşip örgütlenmeyi değil, uzaklaşıp bireyselleşmeyi öğreniyoruz..
Öğretiliyoruz..
Başlığa bakıp da, Türkiye’nin geleceğini sosisli sandviçler nasıl kurtaracak diyecekler için, sevgili Doğan Attila’nın gönderdiği elektronik postayı aktarıyorum:
"Ankara Kocatepe Mimar Kemal Lisesi 1977 - 1978 dönemi 6 Fen B sınıfı mezunları 31 yıl sonra bu Cumartesi günü okullarının kantininde çay içerek ve sosisli sandviç yiyerek nostalji yaşayacaklar.
Dört kişi, 31 yıl önce mezun oldukları arkadaşlarını bulmak için bilgisayarla yaptıkları araştırmayı tamamlayarak 50 kişilik sınıftan 45 kişiye ulaşmayı başardı. Mezunlar, 31 yıl sonra bir araya geldiklerinde ilginç görüntüler oluşacak. Muhtemelen esmerler sarışın, zayıflar göbekli olarak karşımıza çıkacaklar. Dünün lise sonları bugün akademisyen, müfettiş, doktor, gıda imalatçısı, mühendis, danışman olmuşlar. Kimileri ise yurtdışında oldukları için binlerce kilometre öteden video konferansla toplantıya katılalacaklar. Sanal da olsa Leeds’den Bilgisayar Mühendisi Berna, California State Universitesinden Docent İlhami sosisli sandviç - çay partisinde olmanın ve 31 yıl sonra okullarının kantininde bulunmanın keyfini yaşayacaklar. Okul Müdürü Ethem Bulut, 31 yıl önceki mezunları okulda ağırlayacak olmaktan büyük mutluluk duyduğunu ifade ederken, bu anlamlı günde okulun lise öğrencileri de ağabey ve ablalarının yanlarında olacaklar.
Okullarından üniversite sınavına girecek son sınıf öğrencileriyle de biraraya gelecek olan eski mezunlar deneyimlerini genç arkadaşları ile de paylaşacaklar."
Ve ekleyeceğim son iki cümle..
İçine papates püresi sürülmüş sosisli sandviçler, okul yıllarımın en değerli dolayısıyla en pahalı yiyeceği idi..
O yılların arkadaşlıkları, bugün paha biçilmez sinerjileri taşıyor..
Neden unuttuk..?
GEÇTİĞİMİZ günlerde yolum, Dr. Abdurrahman Yurtarslan Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne düştü. Karşıyaka Mezarlığı’nın yakınındaki bu hastane, bundan 20 yıl önce mezarlığın morgundan farksız bir görünüm içinde idi. Çok iyi biliyorum, çünkü eniştemin cenazesini oradan teslim almıştık..
Aradan yıllar geçti..
’Merhaba’ diyen hastaların büyük bölümüne ’Hoşgeldin kansere’ demek kolay değil.. Bugün için çok önemli değişimlere, gelişimlere bizzat şahit oldum. Hastalarının adına şiir yazarak teşekkür ettiği doktorlara da ilk defa şahit oldum..
Örneğin Mehmet Altınok’a..
İsmini bilmesem de Başhekim’i ve bütün personelini yürekten kutluyorum..