Kurthan Fişek: Güzel insan erken ölmeye mecbur mu?

Kurthan FİŞEK
Haberin Devamı

Avni Akyol'u 1978 sonlarında ismen tanıdım... AP milletvekiliydi. O tarihte, Ecevit hükümetin başı, Çakmur sporun başı, ben de Ankara Spor Akademisi ve atletizm federasyonu başıydım...

TRT'de konuşmamı istediler. Tek kanal vardı, siyah-beyazdı o zamanlar...

Ekrana çıktım, ‘‘Galatasaray aristokrasiyi, Beşiktaş proletaryayı, Fenerbahçe burjuvaziyi simgeler...’’ dedim...

* * *

Kıyamet koptu. Önce sevgili bakanım Yüksel Çakmur aradı. ‘‘Yine ne gevezelik yaptın?’’ diye sordu, ‘‘Televizyonda bişiler söylemişin...’’

Aradan bir gün geçti, 19 Mayıs spor kompleksindeki okula geldim.

Normalden çok sayıda polis vardı ortalıklarda...

O tarihlerde, ‘‘polis’’ değil, ‘‘fruko’’ denirdi kendilerine...

Ankara Spor Akademisi'nde 454 öğrenci vardı. Türkiye genelinde öğrenci olayları tırmanıyor, taşlı-sopalı-silahlı şiddete dönüşüyordu.

454 öğrencimin 288'i milli sporcuydu.

Güreş milli takımı bizde... Selametçi...

Boks milli takımı bizde... Devyolcu...

Atletizm milli takımı bizde... TİP'li...

Judo-tekvando-karate milli takımı bizde... Bozkurt...

Mahalle kabadayılarının itiş-kakışına benzemez onlarınki... İlk vuran öbürünü öldürmecesine indirir.

O kadar polisi etrafta görünce panikledim, ‘‘öğrenci olayı’’ çıktı zannettim, ertesi günün gazete manşetleri gözlerimin önüne geldi.

‘‘Katliam: Milli Sporcular Birbirini Öldürdü...’’

İki metre boyunda, 100-110 kilo ağırlığındaki milli basketbolculara yanaştım. Onlara kimse bulaşmaya cesaret edemez, uzak durulurdu.

‘‘Sizi almaya gelmişler! Mahkemeye gidecekmişiniz!’’ dediler.

Rahatladım... Savcılık, mahkeme, hapisane yabancım değildir.

* * *

Adliye Sarayı'na gittim. Basın savcısı Zekai Turan'dı. ‘‘Komünizm propagandası’’ yaptığım konusunda ihbar varmış... Ne diyeceğimi sordu.

Baktım suç duyurusuna... ‘‘Türkiye'de sporun gelişmesine mümtaz katkılarda bulunan üç güzide kulübümüz hakkında marksist-leninist ve hatta stalinist tahkir ve tezyif sıfatları’’ kullanmışım...

Galatasaray'ın ‘‘saray-aristokrasi’’ kökenli olduğunu, Beşiktaş'ın ‘‘Osmanlı iskele hamalı’’nı temsil ettiğini, Fenerbahçe'nin ‘‘Galata bankerlerine karşı Anadolu burjuvazisinin yükselişi’’ni simgelediğini zabıtlara geçirttim. Aristokrasi-burjuvazi-proletarya kavramlarının, ‘‘tahkir-tezyif’’ değil, ‘‘sosyolojik tasvir’’ olduğunu açıkladım...

İfade vermem bitti, savcı Zekai Turan beyanda bulundu.

‘‘Bize haksızlık etmişsin...’’

‘‘Sen kimsin?’’

‘‘Fenerliyim...’’

‘‘Noolmuş yani? Ben de Fenerliyim...’’

Ali Şen'den kanaryalara yarar mı, zarar geldiğini iki saat tartıştık...

* * *

Akademiye döndüğümde, herkes beni bekliyordu.

‘‘Tamam lan!’’ dedim, ‘‘Siz sporunuzu yapın, siyaseti ben yaparım!’’

Odama girdim. Suç duyurusuna esas olan şeyi öğrendim. Avni Akyol, Yüksel Çakmur'un cevaplandırması için, sözlü soru önergesi vermiş meğerse...

‘‘Türk sporunun üç büyük kulübü hakkında marksist-leninist tahkir-tezyif sıfatları kullanan o bürokratınızı görevden almayı düşünmüyor musunuz?’’

Sözlü soru önergesi TBMM'de görüşülürken, başkan koltuğundaki Mülkiyeli Şevket ağabeyimiz, Akyol'un sözünü kesmiş... ‘‘Meclis kürsüsünden kendisini savunma imkánı olmayan bir bürokrat hakkında çok konuşmayın lütfen...’’

* * *

Derken, 12 Eylül oldu. Yoruma bağlı olarak, ya askeri, ya asgari adalette buluştuk Avni ağabeyle... Yüz yüze ilk defa o zaman geldik.

Birbirimize vaktiyle niye kızdığımıza akıl-sır erdiremedik...

Onun benim hakkımda ne düşündüğünü bilmem, ama, bunca senedir sevdiğim, saydığım dünya güzeli bir insan çıktı karşıma... Geriye baktık, güldük...

İnsanlarla anlaşmak, insanları sevmek, onların güzelliğini anlamak için, ille de başımıza ‘‘felaket’’ mi gelmesi, cenaze mi kaldırılması gerek?



Yazarın Tüm Yazıları