Paylaş
Türkiye'nin mákûs talihi ‘‘enkaz devralmak’’ galiba... Sayın başbakanım ilk başbakan olduğunda askerliğimi yapıyordum. ‘‘Kurşun askerlik’’, ‘‘bedelli askerlik’’ değil... Resmi ve harbi askerlik...
Bir bölümü okulda, bir bölümü askeri cezaevinde, bir bölümü kıtada geçti, 24 ayımı doldurdum. Tam terhisimi beklerken, Kıbrıs'a çıktık.
Terhisler iki ay donduruldu. Etti mi size 26 ay?
Mesele o değil aslında... Türkiye ekonomisi büyük hasara, hatta dumûra uğradı. Bir fincan kahveye, bir litre benzine, bir-iki kilovat elektriğe muhtaç kaldık...
‘‘Sifil’’ kıyafetimle eve döndüğümde, mahalle bakkalımın önünde upuzun kuyruklar vardı. Stokçuluk, istifçilik vardı.
Láf aramızda, on paralık şişe suyunun fiyatı kırka elliye katlanmıştı.
Bülent Ecevit'in o günkü açıklamasını heyecanla izlemiştim...
Süleyman Demirel'i suçladı. ‘‘Enkaz devraldık...’’
* * *
Son bir ay içinde güneş tutuldu, dünyamız karardı. Peşpeşe birkaç deprem oldu, altımız sallandı, oyuldu, çok sayıda güzel insanımızı kaybettik...
Tarih tekerrür eder.
İlkinde trajedi, ikincisinde fars olarak... Birkaç şişe su almaya yine gittim bakkala... Upuzun kuyruklar vardı. Ekmek istedim, kalmamıştı. Sıra bana geldi. Petsu'nun fiyatı dörde, ekmek fiyatları ikiye katlanmıştı.
Zama zam intikam yine Bülent Bey'e nasipmiş, kısmetmiş...
* * *
Bir deprem yaşadık, bazı ars-ı ulusal özelliklerimiz ortaya çıktı.
Feláketlerden nemálanan meslek grupları dünyanın her yerinde aynıdır.
Benim gibi bir kısım medya takımına konu çıkar, malzeme çıkar.
Bir kısım imam, mezartaşçı ve cenaze levazımatçısı... Mezarlıklara, mezartaşlarına bin bereket!
Bir kısım avukat, ambulans sesi duyduklarında mutlaka sıkıntı-üzüntü-feláket vardır, sesi takip ederler. Sıkıntı ne kadar çoksa gelsin vekalet ücretleri...
Bir kısım esnaf, stokçu-istifçi ruhlu insanların saldırısına uğrayınca, fiyatları üçe beşe katlar...
Bir kısım çapulcu, talancı... Deprem gecesi polis vakitlice müdahale etmeseydi, İstiklal Caddesi'nde vitrin camları indirilen dükkánların sayısı 8-9'da kalmaz, Türkiye'nin háli 6-7 Eylül'dekine dönerdi.
Kapitalizm bu işte... Nekaa talep okaaa arz, nekaaa ekmek okaa köfte...
* * *
Çok sayıda insanımızı, canımızı yitirdik. Enkaz kaldırılıyor.
‘‘Enkaz kaldırmak’’ dediniz de aklıma takıldı.
‘‘Popüler Siyasi Terimler Sözlüğü’’ başucumda, elimin altında...
* * *
İktidara gelenlerin devraldıkları koşulları ‘‘enkaz’’ diye nitelemeleri, siyasal hayatımızın geleneklerinden biridir. Özellikle 1970'lerin ikinci yarısında gündemimize giren ‘‘enkaz edebiyatı’’nın ilk örneklerini Demokrat Parti vermiştir. Devlet Bakanı Mükerrem Sarol'un 1955 yılında söylediği sözler ‘‘enkaz edebiyatı’’nın klişelerindendir: ‘‘Enkaz halinde bir vatan devraldık. Bütün gayretlerimizle memleketi refaha götürüyoruz.’’
‘‘Enkaz devraldık’’ diyen iktidarlardan biri de, Ocak 1978'de Bülent Ecevit başkanlığında, Adalet Partisi'nden ayrılan bağımsız milletvekillerinin desteğiyle kurulan CHP hükümeti oldu. Gazeteci Yavuz Donat, o dönemde CHP milletvekili olan eski Dışişleri Bakanı Turan Güneş'ten ‘‘enkaz’’la ilgili şöyle bir anekdot aktarır.
‘‘Avrupa Konseyi nasıldı hocam?’’
‘‘İyiydi...’’
‘‘Yunanlı parlamenter Melina Mercouri nasıldı?’’
‘‘Aaaah, ahh! Bizim kaderimiz bu... Hep enkazla karşılaşıyoruz...’’
* * *
Savaş çıktı, dünyamız karardı, yer sarsıldı, gökkubbe başımıza çöktü.
Devraldığımız bilcümle enkazı kaldırmakla geçecek ömrümüz...
Paylaş