Hırvatistan maçında aldığımız sonuçtan ve Dünya Kupası elemesi yolculuğuna puanla başlamamızdan çok Emre Mor ile Fatih Terim arasında yaşananlar da çok konuşuldu...
Emre oyundan çıktığında neler oldu? Bu konuya ışık tutacak benim de bir tanıklığım var. Hırvatistan maçında oyundan alındıktan sonra Emre’nin gösterdiği tepki Fatih Terim’e değildi. Nereden mi biliyorum? Çünkü Emre aynı tepkiyi Bayern Münih maçından sonra da vermişti.
ÜZÜNTÜ iÇiNDEYDi
Ağustos ayında Emre ile hem röportaj yapmak hem de Borussia Dortmund’un, Bayern Münih ile oynayacağı Süper Kupa maçını izlemek için Dortmund’daydım. Maçın son 15 dakikasında Aubameyang’ın yerine tek forvet olarak sahaya sürüldü.
Michael Phelps...
Daha küçük yaşlarda 'Hiperaktivite bozukluğu’ (aşırı hareketlilik) teşhisi konulan Phelps için tek çare yüzmekten geçiyordu. Annesine, ''Üzgünüm Debbie, Michael hayatında hiçbir işe yoğunlaşamayacak'' diyen uzmanların aksine Phelps kendini kanıtlamaya kararlıydı. Daha 5 yaşındaydı ve yüzünü suya bile değdirmekten korkuyordu. Hiperaktiviteye karşı savaş verirken bir yandan da su korkusunu yenmeye çalışıyordu Phelps. Tam 7 yaşına kadar bu korkusunu yenmek için çabaladı. Kendisine yardımcı olan yüzücü ablalarının yardımıyla başardı.
***
İlk yarışına katıldığında aldığı dereceleri görenler ise Phelps’in iyi bir yüzücü olacağına inanmıyordu. Ancak Phelps söylenenleri hiç umursamadı. Kendisine ve potansiyeline inandı. Tam 8 yıl boyunca kendine yepyeni bir program belirledi. Sıkı besleniyor, sürekli çalışıyordu. Ve 15 yaşında ABD Milli Takımı ondaki potansiyeli fark etti. Yaklaşık 70 yıl sonra ABD Milli Takımı’na çağrılan en genç yüzücü unvanının sahibiydi artık. Bu unvanı da madalya ile taçlandırmalıydı.
Şehrin en önemli takımının, yepyeni stadıyla, kümede kalma mücadelesi verdiği bir dönemde tribünlerin tıklım tıklım olması bekleniyordu.
Ancak maça sadece 2 bin 500-3 bin kadar taraftar ilgi gösterdi.
Oyunu sevenlerin Barcelona’yı, Bayern Münih’i hatta Leicester City’i izledikten sonra evdeki kumandasında bile bu maçı tercih etmediklerinden eminim.
Ülke futbolundaki kalitenin gün geçtikçe düşmesi, birkaç antrenör dışında hemen hemen tüm teknik adamların sahaya “yenemiyorsan yenilme” düşüncesiyle çıkması da mücadeleden uzak, sevimsiz maçların oynanmasının en büyük nedeni.
ŞAMPİYONLAR Ligi yarı final rövanşında Bayern Münih, ilk maçta 3-0 mağlup olduğu Barcelona’yı 3-2 yense de finale adın yazdıran Katalanlar oldu.
Bayern, 7’de Benatia’nın kafasıyla umutlandı ama 14’te Messi’nin başlattığı pozisyonda Suarez topu verdiği Neymar, dengeyi getirdi.
29’da yine Neymar sahne aldı ve Barça devreye 2-1 üstün girdi.
‘MSN’ FİNALİ GETİRDİ
İkinci yarıda tempo tamamen Katalanların istediği gibi devam etti.
59’da Lewandowski ve 74’te Müller’in golleriyle maçı Bayern 3-2 kazandı ama tur atlayan Barça oldu.
Pep Guardiola ile birlikte zirveye çıkan “Pas Futbolu”, Tito Vilanova ve Tata Martino’nun ardından Luis Enrique ile birlikte bambaşka bir formata dönüştü. Sürekli ayağa pas yapan ve rakibi kontrol altında tutmasıyla bilinen FC Barcelona bu oyun tarzını özellikle bu sezon oldukça farklı bir noktaya taşıdı. Topu ayağında tutmak yerine rakip sahaya hızlı kontrataklar yapan Katalanlar, duran toplardan attığı gollerle de dikkat çekmeye başladı. El Clasico ve Celta Vigo maçlarının kahramanı olan Mathieu’nun attığı kafa golleri de tamamen bu sistemin ürünü.
Eski kaleci takımın çehresini değiştirdi
Sistemin arkasında Luis Enrique’nin en çok güvendiği isimlerin başında gelen Juan Carlos Unzue bulunuyor. Takımın ofansif ve defansif stratejilerinden sorumlu olan Unzue, önceki sezonlarla karşılaştırıldığında takımın duran toplardan gol atma yüzdesini artırırken, savunmada da daha az gol yenmesinin mimarı oldu. Bu sezon korner ve serbest vuruşlarda 130 kez topun başına geçen Katalanlar, bunların %10’unda başarı sağlayarak topu filelere gönderirken, kalesinde ise 37 maçta 23 gol (La Liga ve Şampiyonlar Ligi dahil) gördü. Takıma farklı blok çalıştırmaları yaptıran Unzue, Pique - Mathieu ile uzun, Messi – Jordi Alba ikilisiyle de kısa duran top organizasyonları yarattı.
Sistemin içinde basketbol da var!
Luis Enrique ve Juan Carlos Unzue, bu organizasyonları yaparken eski basketbol oyuncusu olan Tonin Llorente’den büyük yardımlar alıyor. Korner ve serbest vuruşlarda uzun oyuncuların rakip ceza sahasında içinde kalmasını isteyen Llorente, dönen topları ribaunt gibi toplayacak oyuncular görevlendirmekle kalmıyor, rakip savunmaya perde yapan diğer oyuncular sayesinde Messi’ye daha boş alanlar açılmasını sağlıyor. Bu konuda futbolculara görevlerini anlatan isim de Unzue’den başkası değil. Duran top organizasyonlarında ceza sahasında yer alacak futbolculara ne yapması gerektiğini anlatan Unzue, bu tip organizasyonların karambolle değil bilinçli bir şekilde sonuçlanması için tüm detayları hesaplıyor.
Üçüncü kez Barça dedi…
Eski bir kaleci olan Unzue, kariyerine Osasuna’da başladı. Barcelona, Sevilla, Tenerife, Oviedo gibi takımların yanı sıra İspanya Milli Takımı’nın da kalesini koruyan Unzue, Frank Rijkaard ve Guardiola döneminde kaleci antrenörü olarak görev yaptı. Daha sonra Numancia ve Santander maceraları için iki kez daha Katalan ekibiyle yollarını ayıran Unzue, son olarak Celta Vigo’da Luis Enrique ile birlikte çalıştı. Juan Carlos Unzue, Enrique’nin Barcelona’ya imza atmasıyla yeniden Katalonya’nın yolunu tuttu.
Pique ve Mathieu golcüye dönüştü
Artıları
OYUNCU KALİTESİLIVERPOOL, genç ve yetenekli bir kadroya sahip... Her ne kadar geçtiğimiz sezonun izlerini taşımasa da her an her takımı yenecek potansiyelleri var. Brendan Rodgers, tribünlerin tepkisinin farkında. Avrupa Ligi tam da onlara göre...
SiLAH DÖNÜYORŞUBAT ayına kadar Sturridge’in takıma dönecek olması Liverpool adına oldukça önemli bir avantaj. Ocak ayındaki ara transfer döneminde alınacak futbolcularla takımda köklü bir değişikliğe gidilmesi bekleniyor. Bu onlar adına olumlu olacaktır.
YETENEK FAKTÖRÜTAKIMIN orta sahadaki isimleri Coutinho ve Jordan Henderson, topa hakimiyetleri, potansiyelleri ve oyun zekalarıyla büyük silah...
Bu benzetme aklıma Mozart ve Salieri’nin unutulmaz öyküsünü getirdi.
Tıpkı, Messi’nin olduğu bir dünyada ‘en iyi’ olmayı tek başına bir türlü başaramayan Cristiano Ronaldo ile yaşadıkları hikâye gibi…
***
Saray bestecisi Salieri kariyeri boyunca, özel hayatında bir çok skandal yaşayan Mozart’ın gölgesinde yaşamak zorunda kaldı. Bestelediği 45 operaya rağmen yüzyıllar boyunca Mozart’ın katili olarak anıldı!
Tıpkı Messi’nin gölgesinden bir türlü kurtulamayan Cristiano Ronaldo gibi…
***
Mozart tüm zamanların en iyi müzisyeniydi, Messi de futbolseverlerin büyük çoğunluğuna göre tüm zamanların en iyi futbolcusu. Salieri’nin en büyük şanssızlığı Mozart gibi bir dehayla aynı dönemde yaşamış olmasıydı.
Tıpkı
Madeira’nın dar sokaklarından, Real Madrid serüvenine kadar uzanan yolda birbirinden zorlu aşamalardan geçen Portekizli yıldız, kariyerini tek bir karar yüzünden bitirmek üzereydi ancak onu sevenler buna imkân vermedi…
İşte New York Times yazarı Sam Borden’in kaleminden Cristiano Ronaldo;
Madeira yollarındayım… Rio de Janeiro’nun favelalarından farksız, hangi mahalleden geçsem aynı hisse kapılıyorum. İki adam Santo Antonio kasabasının barında oturmuş, Cristiano Ronaldo hakkında konuşuyorlardı. Ancak konuştukları konu Real Madrid’in yıldızı değildi. O topraklardan çıkan ve futbol hayatını neredeyse bitirme noktasına gelen gençten bahsediyorlardı.
Cristiano Ronaldo'nun vaftiz babası Fernando Sousa'nın anlattığına göre, Portekizli yıldız o zamanlar genç bir çocuktu. Ve Atlantik İncisi olarak bilinen adanın verdiği sessizlik ve huzuru kaybetmek istemiyordu.
Yıldız futbolcu 12 yaşındayken onu Sporting Akademisi’ne yazdıran Fernando Sousa, ailesini de bu konu hakkında ikna eden kişiydi. Ancak Ronaldo’nun birkaç aylık Sporting Lizbon macerasının ardından adaya geri dönmesi Sousa’yı harekete geçirdi. Oysa Ronaldo'nun memleketinde olmaması gerekiyordu. Sporting'le yaptıkları anlaşmaya göre yılda birkaç kez evine gitme hakkına sahipti ancak kısa sürelerle bu ziyaretleri gerçekleştirebilirdi. Sousa arabasına bindiği gibi Ronaldo ve ailesinin yaşadığı üç odalı eve gitti.
Futbolu her şeyden çok seven, top olmadan bir yere gitmeyen Cristiano Ronaldo mutlu değildi. Komşuları Ludgero Castro bile ,”onu ders kitabı futbol topuydu” diyen tanıklardan biriydi.