Hah, hatırladım. Latif'le İstanbul'da yorulup, Gümüşlük'te dinlenmeye karar vermiştik.
Latif'in yaptığı plana göre sabah 7'de yola koyulacaktık. Ben bisiklete bile binmeyi bilmediğimden, otomobili Latif kullanacaktı.
Feribotta karışık sandviç ve çay, Susurluk'ta tost ve çay, Selçuk'ta çöp şiş ve bira veeeee gelsin Gümüşlük.
Sabah 7'de yola çıkmak dışında uygulanabilir gördüğüm bu planı, Latif'in sabah 6,5'ta aramasıyla ‘‘tam olarak’’ uyguladık.
Umulmadık tek gelişme, İhsan'ın da yancı olarak ekibe katılmasıydı.
Ben bu seyahat sırasında dj'lik görevini üstlendim. Feribottan inip, gelinciklerin arasından Gümüşlük yolunu tuttuğumuzda, Erkin Baba şöyle söylüyordu: ‘‘Bir bakarım dünya çökmüş toz olmuş/ Bir bakarım yüzler gülmüş yaz olmuş...’’
*
Söke'de, normal programın dışına benim enayiliğim yüzünden çıkmak zorunda kaldık.
Çünkü yanıma mayo almayı unuttuğumu fark ettim. Latif ‘‘Bu güzel ba’’ diyerek bana siyah-beyaz bir şort aldırdı. Bir Beşiktaşlı'nın oynuna geldiğimi sonra fark ettim ama iş işten geçmişti bile.
Gümüşlük yoluna saptığımızda İstanbul'dan yola çıkalı 12 saat filan olmuştu.
Direkt olarak dayandık Gümüşlük Akademi'sinin kapısına...
Gümüşlük güzel, akademi daha da güzel.
Ağaçların arasına saklanmış küçük küçük evler.
Biri edebiyat evi, biri resim evi... Öyle gidiyor.
Latife Tekin ve akademi sakinleri, büyük şehir stresiyle iyice gerilmiş olarak akademiye giren üç adamı yekten mangal ambiansına alarak yumuşak geçiş yapmamızı sağladılar bu cennete.
Akademi, sponsorlar sayesinde ayakta kalmaya çalışıyor.
Hala eksikleri var.
Hem de çok eksikleri... Ama o kadar eksiğe rağmen inanılmaz güzel şeyler tasarlıyorlar ve de bu tasarıları hayata geçiriyorlar.
*
Herkesin bir işi var. Biri yemek yapıyor, biri bilgisayarlardan sorumlu, biri kütüphaneyi hazırlıyor, biri marangozhanede gerekli masayı sandalyeyi, dolabı yapıyor...
Benim de bu ambiansa girip de, Sertab Erener modeli sahilde ense yapmam yakışık almazdı.
Direkt olarak Latife'nin karşısına dikilip selamı çaktım, kısa künyeyi okudum ve ‘‘Emret komtanım’’ dedim.
‘‘El işlerinden anlar mısın?’’ diye sordu.
‘‘Valla en son ortaokulda öğretmen makrame mi, öyle bir şey yapmamızı istemişti. Benim yaptığım tanımlanamaz şey, sanırım halen New York'taki Guggenheim Müzesi'nin absürd eserler bölümünde sergileniyor’’ diye cevap verdim.
‘‘Zımpara yapamayacağın anlamına gelmez bu’’ dedi ve marangozhaneye, çırak olarak atadı.
Üç gün boyunca 5 masanın zımparasını yaptım. Latif de marangozluktan bayağı iyi çakıyor.
O da benim zımparaladığım masaları vernikledi.
Bu arada millet arıyor cep cihazından ‘‘Nabiyon?’’ diye.
‘‘Ben zımparalıyorum, Latif de vernikliyor’’ diyorum ‘‘Hehe tabii, tabiii’’ diyerek kapatıyorlar telefonu.
Hani bir de bizim bir jargon hadisemiz var ya. Bir iki arkadaş, zamparalık yaptığımızı ve bunu da ‘‘Ben zımparalıyorum, Latif vernikliyor’’ şeklinde ifade ettiğimizi sanmışlar.
Fesatlık işte, ne diyeceksin.
*
Üç günün sonunda tenimizi biraz Ege suyuna bandırmış, biraz ahşapla uğraşmış, hafiften de yüzümüz kızarmış vaziyetteydik.
‘‘Verilen görev başarıyla tamamlanmıştır komtanım!’’ diye Latife'nin karşısına dikildiğimde, ‘‘Sen öyle san’’ cevabını aldım.
Latife bana bir liste uzattı. Yalan söylemeyeyim, o listeyi hazırlamasını ben istemiştim zaten.
Liste şöyle: ‘‘Amfitiyatro için ses ve ışık düzeni- Fotokopi makinası- Telli ciltleme makinası- DVD- Projeksiyon makinası- Dijital video- Jeneratör- UPS- Yangın söndürücü- 2 göz ankastre gazlı ocak- Mikrodalga fırın- Bahçe traktörü- Minibüs- Station vagon otomobil ve Bodrum Yarımadası ile ilgili her türlü belge..’’
Gümüşlük Akadesimi'nin telefonu: 0252-394 31 78.
Ayrıca www.gumuslukakademisi.org şeklinde bir web sayfaları mevcut.
Yukarıda sayılan ihtiyaç maddelerinden herhangi birini (zenginseniz hepsini de alabilirsiniz tamam mı canlarım?) Gümüşlük Akademisi'ne hibe edebilecekseniz, hiç durmayın.
Oldu olacak banka hesap numarasını da vereyim: Garanti Bankası Bodrum Şubesi 309-6201564.
Gümüşlük Akademisi, Türkiye'de yaşaması gereken bir yer. İmkanı olup da yardım etmeyeni tanımam, ona göre...