SEÇİM için son düzlüğe girilmişken, güneş insaf sınırlarını zorlarken ve "Memleketim için daha fazla ne yapabilirim?.. Bu ülkeye borcumu daha nasıl ödeyebilirim?.." diye kendi kendime dertlenirken, zihnimde cılız bir ışık eşliğinde ak sakallı bir dede belirdi.
"Dede yanlış zihinde belirdin" demedim tabii; "Buyur bilge insan" şeklinde seslendim.
"Vatandaşa git" dedi ak sakallı şahıs ve sanki aptalmışım gibi tane tane konuşmayı sürdürdü: "Seçmenleri toplamak görevi sana düşüyor, görev alanın da Çeşme ve civarı evlat!"
* * *
"Dede iyi söylüyorsun da, ben Ertuğrul Özkök’e ’Yazlıkçı seçmenleri toplamaya gidiyorum. Ak sakallı dede söyledi. Çeşme Çeşmelilerindir!’ diyemem" dedim.
"Merak etme ona da görünür söylerim" dedi.
"Sakalları kes, pek hoşlanmaz" uyarısını gereksiz buldum artık...
* * *
Rahatça anladığınız üzere küçük bir tatil için yol yapım çalışması sürdürüyorum bir süredir. Haftaya burada yokum, seçim öncesi kafa dinleyeceğim.
Bu oyumu kime vereceğim konusunda karışan kafamı da yola koyacağım.
Kafamı karıştıranların ikisi de "Prof".
Birincisi Baskın Oran. Oyum büyük ihtimalle ona gidecek.
İkinci "Prof" ise Hakan Özbekle.
"O kim?" diyeceksiniz tabii. Kendisi İstanbul’da benim de oy kullanacağım bölgede Liberal Parti’nin yedinci sıra adayı.
Güncel siyasetle minimum seviyede ilgili birine sorsanız bile "Seçilemez" der ikinci Prof için. Ama fark etmez, ben Prof’a söz verdim!
Prof Hakan benim çocukluk arkadaşım. Siyasetin kendisiyle pek alakalı değildir aslında. Prof lakabı da akademik geçmişinden değil, çocukluk yıllarımızın efsanelerinden kaynaklanıyor.
"Usta seçilemeyeceğin garanti, fakat beni işin başka tarafı ilgilendiriyor, ya seçilirsen?!."
"Eeee, gidip otururum orada" dedi.
"Vaat var mı bana?"
"Mazotunu ben getireceğim."
"Bu seçimin mazot kısmı beni ilgilendirmiyor..."
"Rakı ısmarlarım..."
"Olabilir... Ama ben Baskın Oran’a veya CHP’ye kaçabilirim son anda..."
"Vay adi!"
* * *
Birkaç gün sonra Ertuğrul Özkök’e "Yüce insan, eşsiz yönetmen... Son zamanlarda ak sakallı dede göründü mü size?" dedim. Transparan bir cisim gibi uzun süre bana bakmadan benim bulunduğum tarafa odaklandı, sonra "Ne dedesi?" dedi.
"Ak sakallı, bana Çeşme’ye git diyor; size de görünecekti" dedim.
"Git, iyileş gel!" dedi. Arkamdan "Uzun yazıyorsun... Kısa yaz... Bak benim gibi; tak...tak...tak..." diye söylenirken koridorda kayboldum.
Çaktırma Çeşme seçmeni, yorgunum ve dinlenmeye geliyorum.