Paylaş
BEYOĞLU sokaklarından akıp gelen tepeden tırnağa siyah giyinmiş uzun saçlı ve soluk benizli tipler...
Daracık merdivenlerden süzülüp girilen mekânda bugün ancak rüyada görülebilecek bir ekip kaptırmış gidiyor sahnede.
O zamanlar da rüya gibiydi ya zaten ekip, neyse.
Davulda rahmetli Kerim Çaplı, basta Sunay Özgür, gitarlarda Batu Baba (Mutlugil) ve biricik Yavuz Çetin.
Blue Blues Band’in Mojo’da, Hayal’de, Kemancı’da çaldığı geceler adı konulmamış bir rock örgütü toplantısı gibi olurdu.
Rahmetli Yavuz Çetin’i MFÖ konserleri veya bunun gibi başka hadiselerde de dinlemişliğimiz vardır ama en çok Blue Blues Band performanslarını kovalardık.
*
Yavuz için “Başkaydı, bambaşkaydı” demek bile kesmeyecek.
Şanslı bir rock’çı olarak pek çok iyi gitarist dinledim, dinlemeye de devam ediyorum hayranlıkla ama Yavuz gibisini dinlemediğimi söylersem utanacağımı sanmam.
İlahi bir dokunuşu vardı.
Ne kadar basit gösterirdi her şeyi...
Boşluk bırakmadan, abartmadan, her sesi yerli yerine koyarak, dinleyeni müziğin içine/fırtınanın ortasına çekerek, sararak ve sarmalayarak...
Söylemeye çalıştığımı aslında Özkan Uğur şahane özetlemiş:
“(Yavuz Çetin) Nasıl çalınacağını değil, hangi ruhla çalınacağını göstermiştir...”
Olağandışı gitar yeteneğinin gölgesinde kalsa da sesini ve şarkı söyleme tarzını da severdim.
*
Çok genç, çok yetenekli, çok güzelken gitmeye karar verdi Yavuz.
Ama yokluğundan değil varlığından bahsetmek isterim Yavuz’un.
Gittiğinde (15 Ağustos 2001) henüz dünyaya gelmemiş olanların bugün onu yaşattıklarını görmek gözlerimi dolduruyor ki gurur vesilesi olarak söylemiyorum ama gözlerim öyle kolay dolmuyor eskisi gibi...
Kaset ve CD olarak giderek zor bulunur hale gelen kayıtlarının internet marifetiyle yayılması, onu hiç görmemiş olanların yazdıkları “tam isabet” analizler, adı geçtiğinde parlayan (ve tabii dolan) gözler, şarkılarını dinlerken sessizleşen ortamlar...
Dostlarının, eski tayfanın Yavuz’u bir şekilde yaşatacağından hep emindim ama yeni gelen kuşakların da samimiyetini, dehasını doğru şekilde içine sindirmesi kısa ömrüne sığdırdıklarının sağlamasıdır işte.
*
Teoman’la, Göksel’le, MFÖ veya başkalarıyla bir şekilde dinlemişsinizdir Yavuz’u.
Ama elbette hayatının, çok sevdiği ve ömrünü adadığı blues parçaları gibi kısa, derin ve iz bırakan hayatının izini en kendi şarkılarında sürebilirsiniz.
Şimdi “İlk” albümü, içinde onu yakından tanıyanların yazdıkları notlarla birlikte ilk kez plak olarak da basıldı hep genç, hep güzel Yavuz’un.
Görseydi mutlu olurdu herhalde... Umarım harikulade bir albüm olan “Satılık”ı da plak olarak görürüz, dinleriz.
Bu arada bir de not düşelim.
Oğlu Yavuzcan Çetin ve arkadaşları geçen sene YavuzFest adıyla bir rock festivali düzenlemişti.
18 Ekim’de ikincisi geliyor. Tayfa yine orada olacak.
Yavuz’a selam olsun...
(Yavuz Çetin “İlk”, Rainbow45 Records)
Paylaş