Seyredene “Ben nerede yanlış yaptım?” dedirten 1984 model ‘Üç Süpermen Olimpiyatlarda’ Türk-İtalyan ortak yapımı bir fenalık. Başrol oyuncularından Yılmaz Köksal da ‘sigara içen Süpermen’ olarak tarihe geçiyor
Kötü filmlere merakımdan daha önce çeşitli vesilelerle bahsetmiştim. Düşük bütçeli, kötü senaryolu, oynamadan dursalar daha iyi oynayabilirler dedirten oyuncu performanslarıyla ‘şahlanan’ filmlere duyduğum sevginin sebebini tam bilemeyeceğim. Fakat fantastik filmler, ‘B Tipi’ çabalamalar, karate/korku/kahraman filmleri bulduğumda kaçırmadım topladım, seyrettim yıllarca. Seyretmediğim saçmalık kalmadı özet olarak. Seyrettiğim filmleri anlattığımda en sık sorulan soru “En kötüsü hangisiydi?” oldu hep. Dönem dönem değişen cevaplar verdim bu soruya ama bir tanesini ayrı tuttum. Çok ama çok kötü filmlerde bile üç aşağı beş yukarı ne seyrettiğiniz hakkında bir fikir oluşur. Tepelenecek kötü adam vardır, kaçmak gereken bir canavar vardır (ki Attack Of The Killer Tomatoes’da gördüğümüz üzere bu bir domates bile olabilir!) falan filan... Hepsinden ayrı tuttuğum filmse seyredene “Ben nerede yanlış yaptım?” dedirten 1984 model bir çalışmadır: ‘Üç Süpermen Olimpiyatlarda’...
SAKIN AÇMA O KUTUYU
Fantastik filmler için büyük emek harcayan, Giovanni Scognamillo ile beraber yazdıkları ‘Fantastik Türk Sineması’ ile benim gibi meraklılara rehber olan rahmetli Metin Demirhan “Türk sinemasının en inanılmaz ortak yapımı” diyerek anar bu filmi. Demirhan’a göre “Senaryonun anlamsızlığı, yönetimin derbederliği, oyuncuların şaşkınlığı, figüranların zavallılığı ve yetersiz yapım olanaklarıyla birlikte izlemek gafletinde bulunanları kesinlikle şaşkınlığa sürükler” filmimiz. 1984 yapımı filmi, ilk olarak 1990’ların başında Topesto’da Betamax videodan seyretmiştim. Film bittikten sonra bir süre sinema sanatı üzerine konuşmama kararı almıştık. Hatta “Bir daha bu filmden bahsetmeyelim birbirimize bile, tamam mı koç?” noktasına gelmiştik. Geçen hafta filmin kopya DVD’sini bir arkadaşımın evinde görünce “Seyrettin mi?” diye sordum. “Yok, seyretmedim daha abi, bana da biri bıraktı çok komikmiş öyle mi?” dedi. Hani korku filmlerinde ‘Açma o kapıyı, girme o ormana, dokunma o kutuya!’ tribi vardır ya; o triple “Seyretme o filmi!” dedim. Garibim büyük ihtimal şaheser kült filmlerimizden ‘Yılmayan Şeytan’, ‘Kilink İstanbul’da’, ‘Turist Ömer Uzay Yolunda’ gibi bir şeyle karşılaşacağını sanıyordu. “Versene filmi huop!” filan derken DVD’yi kaptım, cebe indirdim ve “Görüşürüz. Benden bir hafta haber alamazsan Indiana Jones’un ilk iki filmiyle veya Star Wars ilk seriyle filan müdahale edecek şekilde hazırlık yap!” diye tembihte bulundum. Filmle evde bir süre sadece bakıştıktan sonra bu gerçekle bir daha yüzleşmem gerektiğine karar verdim. Yönetmen Italo Martinenghi (Evet bu fenalığı İtalyan/Türk ortak yapımı şeklinde gerçekleştirmiş insan ırkı!) hangi niyetle başlamıştı filme bilebilmeyi çok isterdim.
BIYIKLI TÜRK ERKEKLERİ
Olaylar şöyle gerçekleşiyor: Süpermenlerden adı Murat olanı (Levent Çakır) uçuyor. Veliefendi’de at görüntüleri giriyor araya. Sonra Tarih Araştırma Merkezi’nin başında olduğunu söyleyen Çinli Profesör kılıklı bir adam Süpermen’e dünyamız ve kötü insanlar temalı bir konuşma yapıyor. Yine atlar... Sonra atlar gidiyor, bir grup atlet filmi giriyor devreye. Ağır çekim koşan Danimarkalı elemanlar filan. Sonra Süpermen “Düşüyorum Profesör” diyor ve bir ağaca takılarak düşüyor. Uçan ama ağaçtan kurtulamayan Süpermen’i diğer iki Süpermen arkadaşı Salih ve Cengiz (Yılmaz Köksal, Stefano Martinenghi) topluyor ağaçtan. O sırada ortaya Tanrıça Artemis çıkıyor. Arada Zeus ve Apollo’nun da adı geçen ama anlamadığımız bir arızadan bahsediyor. Artemis’in muhafızlarının bıyıklı olmasından anlıyoruz ki Antik Yunan’da bıyıklı Türk erkeği tipi çok modaymış. Artemis’in yanından ayrılırken komutan “Eyvallah!” diyor. Sonra fıstıki yeşil kumaştan dikilmiş Ku Klux Klan tarzı (evlerden ırak!) cüppeli kötü insanların bulunduğu bir ortama ışınlanıyoruz. Cüppeli adamlar ve dekolte giyinmiş kadınlar ‘Alpano’ adlı, şeytan maskeli bir adamın hizmetinde. Kafayı dünyaya takmışlar, insanlığı yok edecekler. Tenekeden imal edilmiş zavallı bir robot hain cüppeliyi öldürüyor, sonra yine Süpermenlere dönüyoruz. Ormanda ‘Star Wars’ müziği eşliğinde kaya fırlatıyorlar. Yılmaz Köksal ‘sigara içen Süpermen’ olarak tarihe geçiyor. Sonra yine cüppeliler diyarına dönüyoruz. Orada tanımadığımız üç Süpermen herkesi dövüyor. Bu arada bir dekolteli kadın feminist aydınlanma yaşıyor ve “Kadınların sömürüldüğü dünya er geç kadınların eline geçer” diyor. Yine Artemis’e ve Efes’e dönüyoruz. Aklımız başımızdan uçmamışsa burada “Ooo Artemis, ar namus tertemiz” sloganı eşliğinde arabesk bir şarkıyla göbek atan Tanrıça’yı görünce uçuyor. Filmin en manalı lafını da Artemis ediyor zaten: “Yumurta diyorsunuz, gaz diyorsunuz, anlamıyorum bir türlü anlasanıza...” Hakikaten anlaşılacak bir durum kalmıyor filmde ama yönetmen son bir hamle daha yapıyor. İstanbul’a, Veliefendi’ye dönüyoruz. İlk Süpermen bu kez Bond çanta çalan üç kişilik bir çeteyi Kumburgaz sahilinden Sirkeci’ye kadar dövüyor. Arada da kaçırılan bir kızı kurtarıyor. Film zınk diye bitiyor. Bunu niye yazdım peki ben? Ben yandım, siz yanmayın diye...