ÇARŞAMBA gecesi İstanbul'un popüler kulüplerinden Babylon'da enteresan bir parti vardı: ‘‘Ally McBeal Partisi.’’
‘‘Ally McBeal nedir? Bir insansa eğer kimdir? Yüz kelimeyi aşmayacak şekilde açıklayınız, mümkünse örnek veriniz’’ diyenler olabilir mi? Olabilir tabii. O yüzden hemen ufak bir açıklama yapalım. Ally McBeal CNBC-E'de yayınlanan bir dizi.
30'lu yaşlarında aşkı arayan ve aynı büroda çalıştığı arkadaşlarıyla tuhaf davalara bakan, kimine göre hoş bir avukatın etrafında gelişiyor olaylar.
Yanılmıyorsam ABD'de 1997 yılında yayınlanmaya başlamıştı. Bizde şu sıralar 5'inci sezon için çekilen bölümler yayınlanıyor.
Bugüne kadar seyretmediyseniz, denk gelirseniz bir bakın; eğlenceli olabiliyor.
* * *
Ally McBeal için düzenlenen partiye gitmedim. Aslında ben ve benim gibi yazılar yazan arkadaşlarım için (Bir okuyucu, yazılarımızın tanımlanamaz durumu karşısında aklının karışması üzerine 'Bir şey yazarı' demişti... Bugüne kadar yapılmış en iyi tanımdır bence) bir tür maden sayılırdı bu parti.
Yani partiye gidip, iki saat takılıp ‘‘Türk Ally'ler buluştu’’ yazısı çıkarmak mümkündü. Fakat gitmedim işte. Sonra okuduklarımdan ve konuştuğum arkadaşlarımdan anladığım kadarıyla, partide tahmin ettiğim gibi üç grup insan toplanmış:
1- ‘‘Ay, bu Ally aynı ben’’ diyen genç, kariyer sahibi kadınlar.
2- Durumdan vazife çıkaran ve ‘‘Ağbi bu partiye kamyonla kadın gelir, bana da bir şey seker herhalde’’ diyen avcı-toplayıcı erkekler.
3- Gazeteciler.
* * *
Burada ‘‘Ben hiper serinkanlı bir insanım. Gitmedim işte partiye’’ havası yaratmak amacında değilim.
Fakat, Ally McBeal Partisi düzenlenmesi, tıpkı diziyi seyederken olduğu gibi, içimde tanımlanması zor bir -eee nasıl diyeyim- utanma hissi gibi bir şey yaratıyor.
Yanlış anlaşılmasın, bunda utanacak bir şey yok tabii ki. Ama Ally McBeal'i 'model' olarak görmek sizce de biraz acı değil mi?
Yani kızımızın durumu ortada. Aşkı mı arıyor, beyaz atlı prens mi bekliyor, yoksa kendini en çok arama halinde mi seviyor, belli değil.
Şimdi birileri çıkıp ‘‘Ne var ki bunda? Bütün kadınlar böyle değil mi? Bu yüzden hastasıyız bir yerde’’ diyebilir.
Ama pardon arkadaşlar ya! Siz de biliyorsunuz ki hayat böyle bir şey değil. Hiçbirimiz öyle ofislerde çalışmıyoruz. Mesela bizim gazetede kadınlar ve erkekler hálá ayrı tuvaletleri kullanıyor (Aksini söylesem ilginç olurdu, ben de biliyorum ama dizide ofis çalışanları tuvaleti ortak kullanıyor).
Hiçbirimizin hayatı bu dizideki kadar enteresan değil. Kadın avukat arkadaşlarımdan bir tanesi ‘‘Getir bakalım o Ally'yi Sultanahmet Adliyesi'ne, bütün gün takılsın bir orada... Bakalım çıkışta bara gidip karaoke yapabiliyor mu zilli’’ demişti.
* * *
Netice itibariyle ‘‘Bu bir dizi film ve biz de seviyoruz işte’’ diyecek Ally hayranları. Peki!
Ama atıyorum, biz de ‘‘Martı Adası’’nı, ‘‘Kaygısızlar’’ı, ‘‘Bonanza’’yı seviyorduk. Fakat tutup bir ada ambiansı yaratıp ‘‘Haydi hep beraber ürküyoruz arkadaşlar’’ demedik veya bir çiftlik ambiansı yaratıp sığır damgalamaya kalkışmadık.
Dizilerle hayatımızda paralellik kurma hadisesini bir tek ‘‘Kungfu’’da yaşamıştık. Onda da dizinin gazına gelip ‘‘Çözdüm ben bu işi’’ diyen arkadaşlardan bir iki tanesi kolu bacağı dağıtmıştı...
Yakın zamandan örnek vereyim. ‘‘Seinfeld’’ en sevdiğimiz diziydi. Fakat hiçbir arkadaşım ‘‘Bak kelime, ben aynı George Constanza'yım’’ veya ‘‘Usta şimdi kapıdan aynı Kramer gibi giricem!’’ diye atlamadı ortaya.
Bir tek Uzay Yolu hayranları ara sıra Atılgan mürettebatı gibi giyinip partiler veriyor yurt dışında bildiğim kadarıyla. Öyle kostümler filan... Ama o ayrı bir kategori olduğundan ciddiye alamayacağım...
Velhasılkelam arkadaşlar, Ally McBeal'i severek seyredin fakat böyle parti filan... Amaan, ne bileyim işte, kafanıza göre takılın ama çok da ciddiye almayın. Böyle sosyolojik tez malzemesi gibi görülünce olmuyor çünkü.