GERİDE bıraktığımız pazar günü sporun değişik alanlarına ilgi duyanlar için hem harika, hem de kabus gibi bir gün oldu.
Benim programım öğle saatlerinde tenisle başladı. Eurosport’ta Sharapova’nın kaybettiği final maçının ardından TV 8’de Parma’nın Lazio’yu 3-1 yendiği maça geçtim. Beşiktaş’ın UEFA’daki rakiplerinden Parma, Serie A’daki ilk galibiyetini almış oldu.
18.00’de NTV’de üst seviye bir maç vardı: M.United-Arsenal. 49 maçtır yenilmeyen Arsenal, geçen yıl kavga dövüş biten maçın ardından tekrar Manchester’ın karşısına çıkıyordu.
Henry, Nistelrooy, Rooney, Vieira, Ronaldo, Reyes... Kadrolar süper, ortam süper, heyecan süper. Nistelrooy’un penaltısı ve Rooney’in golüyle Manchester kazandı maçı. Bir Arsenal sempatizanı olarak üzüldüm ama üzüntüm çok sürmedi çünkü program kabarıktı
20.00’den sonra uzaktan kumanda fazla mesai yapmak zorunda kaldı. Çünkü hem Beşiktaş, hem Fener maçı başladı.
Bu kadarla kalsa yine iyi. Çünkü aynı saatte NTV’de de sezonun en son Formula 1 Grand Prix’si var.
Maçlar bitmeden bu kez TV 8’de Avrupa’da haftanın maçı olarak anılan Milan-Inter derbisi başladı 21.30’da...
Tabii Maraton, Futbol Aktif, Stadyum başta olmak üzere diğer programlar da yavaş yavaş devreye girdi.
İtalya’da G.Saray-F.Bahçe rekabetine denk düşen bir hadise Milan-Inter maçı. O da gol olmadan, 0-0 bitti...
02.00 gibi uykuya dalarken yorgun fakat mesut bir sporseverdim. Bütün televizyonlara teşekkürü bu vesileyle bir borç bilirim.
Sahura kadar Maraton
TRABZON-G.Saray maçını yorumlayan Rıdvan Dilmen, penaltı pozisyonlarının sayısı artınca kendi kendine söylendi: ‘Bu hafta Maraton kesin 8,5 saat filan sürer...’ Pazar gecesi 22.00 gibi başlayan Maraton ben 02.00 gibi yatağa giderken bitmemişti. Pazar günü Hem Daum’un hem de Kemal’in doğum günüymüş. M.United-Arsenal maçını seyredenler, Rooney’in de doğum günü olduğunu ve 19 yaşına girdiğini öğrenmiş oldu.
Tan Sağtürk’ün bittiği an
BALE sanatçısı Tan Sağtürk’ün ‘Baletler-Futbolcular ve Eşcinsellik’ başlıklı demeci geçen hafta yurtta, yavru vatan Kıbrıs’ta ve dış temsilciliklerde tartışıla tartışıla bitirilemedi.
Fakat asıl bombaların Pazar gecesi patlayacağı belliydi. Telegol, konuyu masaya yatırdı nitekim. Telegol, ‘eşcinsel’ yerine ‘homoseksüel’ demeyi tercih etti. Tartışma sırasında Sinan Engin ikisini de kullanmayıp ‘Sarf etmek istemediğim o söz...’ diyerek kendince ilginç bir açılım sağladı.
Sinan Engin‘Futbol erkek oyunudur. Benim bildiğim Türk futbolcusunun böyle bir hareketi olmaz. Beraber duş alır futbolcular çıplak olarak. Ama son yıllarda mutaassıp futbolcular duşa şortla girmeye başladı...’ dedi ve Tan Sağtürk’e ‘Kardeşim, aç telefonunu katıl şu programa. Bak yarın öbür gün tribünde senin için beste yaparlar’ şeklinde küçük bir uyarıyla tamamladı serisini.
Ziya Şengül, Sinan Engin’in dediklerine paralel bir konuşma yaptı ve futbolcuların birbirlerini çıplak görmeleri hadisesine ‘Çıplaklar kampı gibi bir ortamdır’ diyerek ek yaptı.
Gökmen Özdenak da, Tan Sağtürk’ün programa telefonla katılması gerektiğini söyledikten sonra ‘Her yerde futbol taraftarı var. Yarın öbür gün sokağa çıkamaz hale gelirsin’ dedi.
Bu konuda yorum yapmak bana düşmez. Ama yıllardır tribünde maç seyreden biriyim. Bunca zaman içinde ‘eşcinsel’ tanımlasıyla anılmaktan kurtulan kimse görmedim tribünde. Rakip futbolcuya öyle bağırılır, rakip yöneticiye öyle, basına öyle, hakeme öyle, federasyona öyle... Tribünün arka kısmına su ulaştırmayı başaramayan büfeciye bile ‘eşcinsel’ diye bağırıldığını bilirim.
Tan Sağtürk sözlerini açıklamaya da çalışmıştı aslında hafta içi ama onu da beceremedi tam olarak. Türk futbol camiasında en azından bu sezon, sözlerine çok gönderme yapılır bence.