Paylaş
Son kez İstanbul’dan ayrılan lider, evine sürpriz yaşamadan, gereksiz strese yol açabilecek bir beraberlik ve mağlubiyetten kaçınarak dönmek azmindeydi.
Ancak serinkanlı ve tedbirli olmakla vasatın altına düşmek arasında ince bir çizgi var. Galatasaray özellikle ilk yarıda vasatın altında kaldı.
Ataklarını tehdide dönüştürebilecek, gol vuruşu üretebileceği pozisyonlar geliştiremedi. Savunurken çoğunlukla tedbirli ve biraz da şanslıydı; hücumda ise o “hışımlı halinden pek eser yok bu akşam” dedirtecek haldeydi.
Geçen haftanın parlayan isimleri bu kez hem defans hattıyla, hem hücum hattıyla hem de kendi aralarında başarılı bir iletişim kuran orta saha oyuncularıydı.
Bu kez en azından ilk 45 dakikada geçen haftanın tam tersini yaptıklarını söylemek pek abartılı kaçmaz. İkinci yarı biraz kımıldanmasının ardında sadece Yekta-Emre değişikliği yoktu. Selçuk’un ve Melo’nun biraz inisiyatif kullanmaları bile yeterli olabiliyor.
Gol vuruşuna kadar pek varlık gösteremeyen Burak, attığı ve galibiyeti getiren (20’nci golünü attı ligde bu arada, tebrik etmek lazım) golden sonra sıkıntısını attı, daha faydalı oldu.
Asist Drogba’nın
Bu arada gol pasını kimin verdiği sorulsa, Drogba derdim. Topun Burak’a ulaşmasında defansın titremesi kadar Drogba’nın basketbolda “feyk/fake” olarak adlandırılacak vücut çalımının da etkisi vardı, Asist sayılsa itirazım olmaz. Golden sonra kendine hakim olmayı başaran, ikinci golü üretemese de oyuna tutunan bir Galatasaray vardı. Sakin, istediği galibiyeti almak ve korumak konusunda daha kararlıydı.
İstanbul’a kritik bir deplas-mandan 3 puanla dönmesi çok önemliydi. Artık bir maç kazanması 19. kez tahta kurulması ve ufuk çizgisinde belirmeye başlayan dördüncü yıldıza da göz kırpması demek.Bir maç, bir galibiyet kaldı…
Paylaş