Twitter cazgırlığı bıktırdı, haberiniz olsun

Adını koymak gerekir mi, emin değilim aslında. Ama illa ‘kavramsallaştırmak’ gerekirse ‘twitter cazgırlığı’ diyebilirim. Twitter bir sosyal paylaşım ağı.

Hızlı ve sempatik bir iletişim yöntemi. Hem eşle, dostla hem de tanımadığınız kişilerle fikir alışverişinde bulunmanıza imkan sağlayan bir medya aracı. Ancak işin tadını kaçırmakta üstümüze yok. Çünkü twitter cazgırı pusuda bekliyor

“Ünlü” isimler de bu platformda. Herkes paşa gönlüne, ilgi alanlarına göre bir ‘takip listesi’ yapabilir.
Kimi Paolo Coelho’yu takip eder, kimi Shaq’ı, kimi Gülben Ergen’i, kimi Nazlı Ilıcak’ı.
İsterseniz hepsini ve daha fazlasını.
Ama bir yandan da bir nevi sanal mahalle baskısı twitter. Açık vermeni bekliyor, bulamazsa kendi uygun gördüğü yerde sinir bozmak üzere devreye giriyor, kendince ‘laf sokuyor’, hakaret ediyor, canını sıkıyor.
Ertuğrul Özkök’ün twitter’a girmesiyle çıkması bir oldu mesela. O “Vaktim yoktu, herkese cevap yazamazdım” diyerek gitti ama nasıl davranıldığına hepimiz şahit olduk.
Yahu Türkiye’nin en tartışılan adamlarından birini bulmuşsun, teneke çalarak kovalayacağına bir dur, tanımak için, kafasını anlamak için çaba sarf et.
Hoşlanmıyor musun? Nefret mi ediyorsun? Eleştireceksen de al sana fırsat, bulmuşsun adamı karşında, eleştirini yap.
Ama daha kolayı var, bas hakareti gitsin.
Güntekin Onay. Memleketin sayılı spor yorumcularından. Geldi, ortamı gördü ve aynı hızla uzaklaştı.
Niye?
Cevabı sadece kendisi verebilir elbette ama tahmin etmek güç değil: “Sen Fenerli misin, sen Beşiktaşlı mısın, sen o musun, şu musun?”
Durduk yere niye sinirini bozsun, haklı olarak palamarı çözdü, gitti.

BARDAĞI TAŞIRAN SON DAMLA

Bu yazının sebebiyse İsmail Şenol’a yapılanlar.
Bardağı taşıran son damla budur.
İsmail parlak bir genç. NBA maçlarını, NTV Spor yayınlarını takip edenler tanır. NTV binasına gidip gelirken tanışmıştım.
Çok aklı başında, efendi, iyi kalpli, donanımlı ve sporun her alanında söyleyecek mantıklı sözü olan biri.
Perşembe günü “Kusura bakmayın, artık duramıyorum, bunları hak ettiğimi düşünmüyorum. Saygı, sevgi” diyerek twitter hesabını kapattığını duyurdu.
Kanıma dokundu.
Kim bilir niye, kim bilir nasıl saldırdılar elemana. Tahmin etmek yine çok güç değil. Saldırgan yaratıcı da değil çünkü!
İsmail’in gidişi bir abisi olarak değil, yazdıklarından faydalanan bir takipçisi olarak kanıma dokundu.
Radikal’den bir başka güzel kardeşim Bener Onar “Usta biz İsmail’e her zaman ulaşırız nasıl olsa, kovalayanlar düşünsün” dedi.
Haklı tabii ama bu pusu mantığını içime sindirmemi sağlamıyor.
Bugün İsmail gitti, yarın Ersin Düzen gider, Bener gider, Caner Eler gider, Burcu Esmersoy gider (ki bir kere gitmişliği var), Kaan Kural gider, ben giderim.
Hatta ‘Koç’ Murat Özyer de gelir bizimle basket takımı kurarız, oh be! Di mi hocam?
Tehdit savurmuyorum “Bakın gideriz haaa!” diye.
Ama kimsenin klavye kokusunu çekecek halimiz de yok.
Arkadaşım Zeynep Acar, dünya tatlısı bir insan.
Durumu güzel özetlemiş: “Ya Kanat, ben köşe yazarı, ekran yüzü ya da muhabir olmadığım halde medyada çalıştığımı anladıkları için ‘Tespitinizi düzeltin’ gibi talepler, anormal hakaretler geliyor. Medyada çalışıyor olmak 7/24 basın kuruluşu sorumluluğunda mı davranmayı gerektiriyor?”

ÇUVALDIZ KENDİMİZE

İğneyi pusucuya batırdık madem, çuvaldızı da ilk sıraya kendimi koyarak medya figürlerine saplamalıyım.
Kavga, itişme, laf sokma kültüründe kimseden geri kalır hali yok medya insanlarının.
Polemik adı altında dedikoduculuk, tartışma kisvesi altında hakaret gırla...
Ne tartışmayı biliyoruz, ne eleştiri kavramını.
Pek çok ünlü isim twitter’da imajını yerle yeksan etmekte, bilmem farkında olan var mı?
Haber kanallarındaki tartışma programlarındaki hallerini görüp “Aaaa! Ben de bunu akıllı bir şey sanıp okurdum” dediğim ve defterden sildiğim pek çok isim oldu bugüne kadar.
Aynı hadise twitter için de geçerli.
Yeter yahu!
Yazarın Tüm Yazıları