Paylaş
Ölümünden 18 yıl sonra açılan sergi “laf olsun diye değil, hakiki manada ziyaretçi rekoru kırdı”, süresi uzatıldı, İstanbul’un ardından Ankara’da, İzmir’de, Bursa’da, Bodrum’da, Eskişehir’de kapılarını açtı, yine olağanüstü ilgi gösterildi.
Toplumun kuşakları bağlayarak devam eden kesintisiz bir sevgiyle kuşattığı isimlerin sayısı bellidir, Zeki Müren bu isimlerden biridir, sergiye gösterilen ilgi de bunun küçük bir örneklemesidir.
81 yaşında, üst düzeyde müzik yeteneğine sahip bir kişi olan Özdemir Erdoğan’ın Zeki Müren’le ilgili periyodik olarak ileri geri konuşması bu kadar kabak tadı vermeyeydi “Bu vesileyle Paşa’yı anmış olalım” demeyecektim.
Erdoğan’ın durumunu hazin bulduğumu, Celal Bayar’ın “Bu kış komünizm gelebilir” diye söylenip durması gibi Zeki Müren’e saydırmasını acıklı bir manzara olarak değerlendirdiğimi, şahsiyet erozyonunun endişe verici boyutlara ulaşabileceğini anladığımı söylemekle yetineyim.
23’üncü İstanbul Caz Festivali’nde (2016) müziğinin hakkı olarak Yaşam Boyu Başarı ödülü kazandığında, İKSV’nin hazırladığı tanıtım metnindeki biyografisi şöyle başlıyordu Erdoğan’ın:
“18 Haziran 1940’ta İstanbul’da dünyaya gelen sanatçının annesi klasik piyanistti. Dayısı da keman ve piyano çalıyordu. 9-10 yaşlarındayken aile içinde Frank Sinatra ve Zeki Müren’in taklitlerini yapıyordu...”
“Nereden nereye?” diyelim ve Zeki Müren’i eski bir derginin izinde anmış olalım bu vesileyle...
Bizi de bu kadar zehirlenmiş bir atmosferden çıkarsa çıkarsa Zeki Müren çıkarır...
Seviyoruz Paşam, keyfin daim olsun...
‘ZEKİ, SEN BENİM OLACAKSIN!’
YIL 1951...
Henüz yolun başında olan ancak hemen dikkat çeken ve yıldızı çabucak parlamaya başlayan Zeki Müren, dönemin popüler dergilerinden Radyo Dünyası’na heyecanlı bir röportaj veriyor...
Kapakta gri takım elbisesi, beyaz gömleği, sarı-kırmızı çizgili kravatı, “havalı” kol saatiyle şık bir genç adam, ince telli gözlüğünün ardından geleceğe umutla bakan temiz bir yüz olarak belirmekte Zeki Müren.
“Zeki, sen benim olacaksın” başlığıyla yayınlanan röportajda sesini 1951’in 1 Ocak gecesi radyoda duyurmuş genç yeteneğin hayranlarının gözlerini ne kadar çabuk kararttıklarına şaşırıyoruz.
Radyo Dünyası’nı ziyareti sırasında kendisine verilen mektuplardan birinden yükselen “tehdit”, Z.Ç. rumuzlu bir hayrandan geliyor:
“Canım Zekiciğim...
Sana bu şekilde hitap etmemi hoş gör, çünkü ben seni şimdiden kendimin farz ediyorum.
... Sen başkasının olamazsın! Seni ilk defa bir tesadüf eseri olarak Budak Pastahanesi’nde gördüm, 10 dakika gözümü senden ayırmıyarak baktığım halde bir mukabelede bulunmadın. Acaba yeşil gözlü kızı mı düşünüyordun?
Zekiciğim canım Zekiciğim, şimdi beni iyi dinle. Bu yeşil gözlü kızdan vazgeçmelisin. Yoksa bütün benliğimi bir ahtapot gibi saran aşkım feci bir şekilde sona erecektir!
Rahmetli babamdan tek miras ve hâtıra kalan sedef kaplı tabancam, ya seni veyahut da beni... Of!.. Yazamıyorum...”
Zeki Müren, “Sabah ve akşam odamdaki plakta şakıyan muhabbet kuşu, seni bir yakalasam” diye peşine düşen gözünü karartmış bu hayranının mektubunu okurken önce biraz heyecanlandığını, sonra güldüğünü, “Keşke tehdit yerine daha tatlı ifade etseydi kendisini” diyerek diğer mektuplar gibi aziz bir hatıra olarak saklayacağını söylemiş Radyo Haftası’na...
Hoşgörüne kurban Zeki Müren; bu millet kime Paşa diyeceğini bilir vesselam...
RASİM ÖZTEKİN’E VEDA
AKREBİN yelkovana, zamanın mekâna, gerçeğin rüyaya karıştığı ‘Varsayalım İsmail’ günlerinde görüp sevenlerdenim Rasim Öztekin’i.
Ferhan Şensoy’un eşsiz, zamanının fersah fersah ilerisinde olan absürd komedisinde belirmişti benim için ilk kez...
Ergenliğimizin “yapıbozucu, klişesökümcü, espridökümcü” şekilde gelişmesini sağlayan Ferhan Abi’ye yardımcı olan kahramanlardan biriydi.
Gördüğüm her yerde sevdim Rasim Öztekin’i o günden sonra.
Ekranda, perdede, elbette sahnede veya Galatasaray maçında tribünde... Her yerde güzel durdu, şahane durdu, çok güzel sevdiklerimiz arasında tuttuk onu hep.
Kaybettiğimizi öğrendiğimde ben de çoğumuz gibi bir yakınımı, çok yakınımı kaybetmiş gibi hissettim, ardından oluşan sevgi selini görünce üzüntümü bu mutlulukla dengelemeye çalıştım.
Ailesine, başta Ortaoyuncular olmak üzere meslektaşlarına ve sevenlere sabır dilerim. Teşekkür ederiz Rasim Usta.
Ferhan Şensoy’un tabiriyle “pratisyen duygusalım”, daha fazla uzatmayayım...
Paylaş