Önce bir “Oda”ya girdim, baktım “tivi” açık; hemen çıktım tabii! Çıkarken “tivi”yi kapatmayı ihmal etmedim tabii, n’olur, n’olmaz. İkinci oda. “Tivi” yine açık, hey Allah’ım bu ne ya? Al başına belayı, “Penguen” temalı bir belgesel seyrediliyordu ikinci odada, durulur mu hiç orada?! Koridorda “Sevmem ben penguen, pis penguen; pis, pis, pis!” diyerek koşturdum. Başka bir oda. Burada da “Zoraki Kral/The King’s Speech” adlı filmi seyrediliyor, iyi mi? Değil! “Oooo, şahane film di mi? Ben de korsan DVD’den seyrettim Sayın Cumb...” diyecekken ağzımı kapatmayı akıl ediverdim, odadan çıktım.. Ağlayan bakanlar, “Oh olsun” diyen ileri demokratlar, sınırlı ve sinirli özgürlükçüler, salı nutukları arasından koşarak geniş bir meydana ulaştım. “Tahrir mi yoksa Tahran Azadlık Meydanı mı yoksa burası?” derken, ter basmış, uyanmışım. Hayırdır inşallah...
Bir zihniyetin tezahürü
ANKARA Büyükşehir Belediye Başkanı ve Ankaragücü Onursal Başkanı Melih Gökçek maç sonrası demeç demeçliyor. Seyircisiz oynanan Ankaragücü-Beşiktaş maçını takımı 1-0 kazanmış. Onursal Başkan’ın demeci şöyle: “Taraftar olmayınca takım nasıl oynuyor görüyorsunuz...” Oysa Ankaragücü’nü anahtar teslimi oğluna bıraktırana kadar nasıl uğraştığını, bunu da sarı-lacivertli takımın köklü tarihi ve büyük taraftar kapasitesi için yaptığını da kendisi başta olmak üzere herkes bilirken. Zaten bu konuşmasında da tekrarlıyor görüşünü: “Biz Ankaragücü’nün başına 2 sebepten dolayı geldik. Birincisi bu kulübün 100. yılını kutlayan bir maziye sahip olması, ikincisi de muhteşem taraftarıdır...” Tam bir “Ya gel bana istediğim gibi ya da anca gidersin”, tam bir “Şu mektepler olmasa Maarif’i ne güzel yönetirdim” kafası. Bu arada bir de küçük hatırlatma Sayın Gökçek’e: “Ankaragücü’ye demiyoruz, Ankaragücü’ne diyoruz...”
Okuma parçası
“... ÇÜNKÜ insanlar Tanrı’ya inandıklarını sanırken aslında papazlara ya da despotlara boyun eğerler; bunlar sahtekârlıkta ortaktır ve papazlar despotların ya da despotlar papazların hizmetindedir. (Yukarıda sözünü ettiğimiz) ‘teorisyenler’in siyasal tutumuna göre bunlar uydurdukları ‘Güzel Yalanlar’dan ideolojiyi ortaya çıkarırlar. Demek ki gerçek varoluş koşullarının hayalî yer değiştirmesi bir tek nedene dayanıyor: Bu neden az sayıda sinik adamın varlığıdır ki bu adamlar halk üzerine egemenlik ve sömürülerini dünyanın çarpıtılmış bir tasarımıyla sağlarlar ve bu tasarımı da öyle düşünmüşlerdir ki başka zihinlerin imgelerine egemen olarak bu zihinleri köleleştirsinler.” (İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları, Louis Althusser, İletişim Yayınları 1991)