İTİRAF ediyorum, suç işledim, işliyorum hatta bu yazıyı bitirdikten sonra minimum iki suç daha işleyeceğim.
Haydi kıyamadım kendime ve benim gibi binlerce “kader kurbanı”na, suça ortak olacağım diye yumuşatalım ifadeyi. Nedir bu suç? Korsan film piyasasına payanda olmak. Ne ayıp bir şey, hiç yakışıyor mu bana? Black Swan adlı güzel filmi seyrettikten hemen sonra sorsaydınız bu soruyu, “hem suçlu hem güçlü hem de haklı” insanların yaptığı gibi, “Kara Murat benim... Hayır benim... Ben, ben, ben” der gibi “Evet, çok yakışıyor” derdim. * * * Bakın, derdimi şöyle anlatayım. Önceki gün Oscar’a aday olan filmler, oyuncular, yönetmenler vb. açıklandı. Sosyal medya ortamında tahminler, yorumlar uçuşmaya başladı. Peki bu filmlerin kaçı Türkiye’de gösterildi de fikrimiz var ve yorum yapıyoruz? “Inception” gösterildi, gittik sinemada seyrettik; koy cebe. Facebook temalı “Social Network” vizyona girdi, gittik seyrettik, onu da at cebin derinliklerine. Peki Joel ve Ethan Coen biraderlerin “True Grit”ini (Daha önce John Wayne’in oynadığı versiyonunu da seyretmiştik) görebildik mi afişlerde? Natalie Portman’ın başrolde döktürdüğü “Black Swan” Fitaş’a geldi de haberimiz mi olmadı? 12 dalda aday gösterilen “The King’s Speech”i sinema salonunda ultra-multra-hipersinematik-bombastik sistemler eşliğinde seyretme imkânı verildi de “İstemem, ne yapayım konuşamayan kralın hikâyesini” mi dedik? * * * Peki, henüz gösterilmeyen, büyük ihtimal dağıtıcı firmalar tarafından “Hele bir ödül alsın da, o gazla salarız filmi salonlara” diye beklettiği bu filmleri seyretmediysek nasıl yürütecek fikir yumurtluyor Türk seyirci? Korsan bayrakları fora! O şekilde tabii... Ayıp mı, ayıp! Kabahat mi, kabahat! İnsan kendisini fena hissediyor mu, hissediyor! Sinemada veya yasal DVD’sinden seyretmek evla mıdır, evladır! Heyhat! İbrahim Tatlıses’in vecizesini remiksleyerek söyleyecek olursak: “Beyoğlu’nda Kara Kuğu vardı da gitmedik mi!” * * * Ödüller açıklanana, bu filmler gösterime girene kadar ne yapmak gerekiyor peki? Görünen şu... Sinema eleştirmenlerinden önce korsancı kardeşlerimizin “Natalie alır En İyi Kadın Oscar’ını, ötesine karışmam” şeklindeki derin tahlillerini dinlemek gerekiyor. Bu suçluluk hissini, “Ne yapayım, şartlar suça yöneltiyor... Ama Jeff Bridges da yine döktürmüş ‘True Grit’de be yav!” şeklinde aşmak gerekiyor. Günahını sırtındaki haça yüklemiş insan metaforuna kuvvet, sırt çantasında ince plastik zarflara yerleştirilmiş korsan DVD’lerle evin yolunu tutmak gerekiyor. Sosyal ortamlarda “Black Swan’i izledim, enfes” dediğinizde birinin de çıkıp “Hiii, ne ayıp! Sen korsana mı destek veriyorsun?” deyişini korsan bayrağınızı yarıya indirerek ezik bir şekilde dinlemeniz gerekiyor. Bir de tabii suçluluk duygusunu aşabilmek için mesela “Black Swan” vizyona girdiğinde bir de beyazperdede seyretmek gerekiyor. Affet beni “kükreyen aslan”. Affet beni “meşaleli kadın”. Affet beni “denizi ve geceyi aydınlatan fener”.