İRAN, ABD, İngiltere, Almanya, Rusya, Çin ve Fransa arasındaki nükleer pazarlık toplantıları İstanbul’da başladı.
Türkiye’nin sadece ev sahipliği yaptığı toplantılar sırasında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun “Nasrettin Hoca diplomasisi” yürüttüğü yansıdı haberlere. Toplantıda İran’ı temsil eden Said Celili ve geride kalan ülkelerin temsilcisi konumundaki AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton’ı yemekte buluşturan Davutoğlu, Nasrettin Hoca fıkraları üzerinden kıssadan hisse çıkarmalarını istemiş. Malum hikâye: “Sen haklısın... E vallahi sen de haklısın...”
Nasrettin Hoca’nın boz eşeğinin heybesi fıkra, hikâye dolu. Nükleer işine uyarlanacak olan da çoktur. Fıkra anlatmayı da dinlemeyi de sevmem pek ama uyarlamaya karşı olduğumu hiç söylemedim! Meşhur “tabut” hikâyesinden başlayalım işe. Hoca’ya sormuşlar “Nükleer işini takip ederken, gelişmelerin önünde mi arkasında mı bulunmalı?” Hoca ekleştirmiş cevabı: “İçinde bulunmayın da neresinde bulunursanız bulunun!”
Hoca bir gün 2 kilo uranyum alıp komşuya vermiş: “Al şundan santralında enerji üret, hem sen faydalanırsın hem de ben.” Gün dönmüş, devran dönmüş hoca komşunun kapısına dayanmış. Bir de bakmış ki santral yok, arkada füzeler dikili duruyor. “Uranyum ne oldu?” diye sormuş. “Kedi yedi” demiş komşu. Sarman kediyi kuyruğundan tutup havalandırmış Nasrettin Hoca ve şunları söylemiş: “Uranyumu kedi yediyse niye ışıldamıyor; santrala verdiysen arkandaki füzeler ne oluyor?”
Hoca bir gün kâğıt üzerindeki müttefikiyle kahvede laflıyormuş. Arkadaşı bakmış birileri elinde bir tepsi uranyumla gidiyor. Müttefik “Hoca bir tepsi uranyum gidiyor” demiş. Hoca “Bana ne?” diye cevap vermiş. Müttefik bu kez “Ama senin komşuya gidiyor” demiş Hoca bu kez “Öyle ise sana ne?” demiş. Müttefik “Patlar be, sana nesi mi var?” dememiş artık, eksenini kaydırıp oturmuş...
Kamerist/Gençist geçmiş olsun
CHP Kurultayı’nı takip etmek için Ankara’ya gittiğimde bacağındaki bir problem yüzünden görememiştim Kamer Genç’i. Geçen hafta Akşam’dan arkadaşım Özlem Çelik, Genç’le röportaj yaparken aradı, kısa bir telefon görüşmesi yaptık. Gerekirse kendisi de dahil olmak üzere herkese, her şeye muhalefet esası üzerine kurulu, bireysel mücadele yöntemi olan “Kamerist/Gençist Hareket” lideri bu kez anjiyo olmak için gittiği hastanede apar topar by-pass operasyonuna alınmış. Durumu iyiymiş, 5-6 gün içinde taburcu olacakmış liderimiz. Kamerist/Gençist Hareket’in ona ihtiyacı var, daha sofra donatacağım liderime. Geçmiş olsun, çabuk iyileşsin.
İlk baskı/imzalı
BUGÜN Barbaros’taki Point Hotel’de Denizler Kitabevi’nin mezatı var. Resimler, gravürler, kitaplar, güzel şeyler. Sevdiğim şairlerin ilk baskı kitaplarını toplamaya meraklıyım. İmzalı olması benim açımdan şart değil, imza toplayanlar ayrıdır. Mezat listesini incelerken sevdiğim ve bir kısmını daha önce almış olduğum ilk baskıları inceledim. Çok sevdiğim Edip Cansever’in 1961’de yayınladığı “Nerede Antigone”sinin açılış fiyatı 250 TL. Yine Cansever’in 1959’da yayınlanan “Perol”ü de var, o da 250 TL. Cemal Süreya’nın 1988’de çıkan “Güz Bitiği” 250 TL. Yazar Tezer Özlü’nün harika öykü kitabı “Eski Bahçe”nin müzayedeye çıkış fiyatı ise 300 TL. Bu kitapların ilk baskılarını bu kadar para ödemeden bulmak mümkün. Ortalama 50 ile 100 TL arasında ilk baskılarını bulabiliyorsunuz. Aradaki fark “imzalanmış” olmasından kaynaklanıyor. Tabii her imzalı kitap bu kadar para etmiyor, imzalayan da önemli... Verdiğim rakamların açılış fiyatı olduğunu, artabileceğini ve mezat payı ekleneceğini de hesaba katmalısınız. Benim boyumu aşar ama maça gitmeden önce uğrayacağım. Bakmak ve dokunmak bedava, aklınızda bulunsun.