Moda suçlusu sarı kazak

Evde "kullanılmayan giyim kuşamı paket yapıp ihtiyaç sahibi kişilere ulaştırma" imkanı doğmuş. Yapmam gereken operasyon gayet basit: Seçmek ve ayırmak.

Bu uğraşta bana eşlik etmesi için Beastie Boys’u seçtim ve "Root Down" parçası eşliğinde gardırobun karanlık köşelerine doğru yolculuğa koyuldum.

*

Normalde elle ulaştığım yerler dışındaki kısımlara doğru yöneldikçe içimi bir sevinç dalgası kapladı. Bu sevinç dalgasının tsunamiye dönüştüğü an ise, Galatasaray’ın 100’üncü yılında Coşkun Özarı’dan Abramczik’e, Cüneyt Tanman’dan Cevad Prekazi’ye kadar pek çok kahramanıma imzalattığım formayı bulduğum an oldu.

Oysa aramıştım o formayı. Sonra Cimbomlu bi cinin gelip arakladığını düşünmeye başlamıştım.

Tahmin edebileceğiniz gibi üzerimdeki Kaptan Körk tişörtünü çıkarıp, Galatasaray formasıyla devam ettim kazı çalışmalarına.

*

1993’e tarihlenebilecek kot montu, önce vereceğim giysiler öbeğine ışınladım.

Fakat daha sonra sırtına kırmızı kalemle "Cosmic Power! Yeah, Whatever!" yazılmış, çeşitli yerlerinde çeşitli yamalar bulunan (Bob Marley, Led Zeppelin vs.) bu montu vermek istemediğimi fark ettim.

Hem zaten versem de giyecek kişinin dünya görüşüne bu kadar müdahale etmenin doğru olmadığını düşündüm.

1986-1994 arasında beni görmüş herkesin hatırlayacağı süet ceket de aynı köşeden çıktı. Artık kimsenin giymesine imkan yok. Fakat ne giyebileceğim, ne verebileceğim, ne de atabileceğim bir şeyin bu kadar ruhsal dalgalanma yaratmasına da bozuluyorum.

"Ceket ulan bu!" diye çıkışıyorum kendime, "Cebine hatıra sıkıştı da onu mu kurtarmaya çalışıyorsun?.."

Bir anda katı kalpli bir insana dönüşüp, "Atılacaklar" öbeği yaratmaya karar veriyorum. Kot ceketle süet ceketi bu öbeği başlatmak için kullanıyorum.

Katı ve ciddi tavrım netice veriyor ve yanlışlıkla "ikslarç" alınmış ama evde giyerim diye istiflenmiş yeni tişörtleri filan da eklemeye başlıyorum.

*

Tam bu sırada "hediye edilmiş ama gardıropta başka birine ait gibi duran" hadiseler girdi devreye. Balıkçı yaka kazak hadisesi, baklava desen hırka hadisesi, renkli ve dar süveter hadisesi, yaka uçları yuvarlak gömlek hadisesi, inanması güç ama fular hadisesi...

Fular takan gariban çıkar mı bilmem, ama fuları da koydum gideceklerin arasına... Belki hep fulara özenen biri filan çıkar; neyse...

*

Fularlı gariban fikri taşlaşan kalbimi çözüverdi.

Ancak bu duygusallaşmanın ardından, bütün hislenmenin (çok afedersiniz!) içine eden bir obje belirdi ufukta: Sarı kazak!

Başka nasıl tarif edebilirim bilemiyorum fakat şu kadarını söyleyeyim: Kazak sarı arkadaşlar!

Oysa ben ve sarı bir kazak ancak toplu halde bulunulan yerlerde bir başkasının üstündeyse bir araya geliriz sanırdım.

Ben ve sarı bir kazak olmaz, olmamalıydı ama olmuştu ve olduğu anı da hatırlıyorum.

Lato’yla Gümüşlük’e gidiyorduk. Bende ehliyet olmadığı, bisiklete binmeyi bile bilmediğim ve otomobilin de Lato’ya ait olduğu düşünülürse, haliyle aracı da o kullanıyordu!

Sıcak bir öğleden sonrasında Selçuk civarında çöp şiş işine girmişiz.

İki sumo güreşçisi gibi yedikten sonra yola çıktık ve benim Gümüşlük’e mayosuz gittiğimi hatırladık.

Gümüşlük’te böyle nüdist yaklaşımlar sergilemek istemediğimden "outlet" görünce daldık.

O dönem Beşiktaş’ın 100’üncü yıl coşkusunu yaşamakta olan Lato, beni dalgaya düşürüp siyah/beyaz mayo almamı sağladı. Mayo dediğim zaten Arap Kadri model...

Neyse o dalgınlıkla insanoğlunun tekstil manasında dünyaya yaptığı fenalıklar arasında gördüğüm merserize kazaklarla karşılaştım.

Çok yemiştim, hava sıcaktı, Lato’yla yolda gün boyu kötü espriler yapmıştık, o araba kullandığı için onun birasını da ben içmiştim (Niye bir tane söylemediniz sorusuyla uğraşmayın; bi bira diye bi kavram yoktur, iki tane söylenir!), yaz mevsimi dolayısıyla yanık tende kazak iyi durur sanrısına kapılmıştım...

Bahanem çok gördüğünüz gibi.

Ama kazak gayet sarı ve kontrast oluşturmak için benim Bodrum merkez trafosuna sarılarak yanmam filan gerekiyor. Olmadı, yürümedi...

Sarı kazağın ardından Atina’dan aldığım iğrenç tişört geldi. Bir başka utanç abidesi! Üzerinde nal kadar Spermator yazan, hesapta esprili bir tişört!

Ha-ha çok komik!

Nasıl bir manyak espri anlayışının kurbanı olduysam artık. Fakat hatırladım da, Galatasaray’ın Olympiakos Faciası sonrasında almıştım.

O kafayla bana Kızılderili motifli tişört bile satabilirlerdi.

*

Esprili tişört kontenjanından alıp sonra yakası yamulduğu için veya daha fenası -Spermator örneğinde gördüğümüz gibi- esprinin fenalığına sonradan uyanıp kendinden tiksinerek sakladığım için ortadan kaybolanlar zombi gibi geri geldi.

"Yaşayan Ölü Tişörtlerin Gecesi"ni de tamamına erdirdikten sonra geri çekilip savaş alanına ve elimde kalanlara baktım.

Yüzde 50 oranında rahatlama sağlayan operasyonun ardından iyice boşalan gardıroba şöyle bir baktım; sonra dönüp sadece süet ceketle kot ceketi alıp eski yerlerine koydum...

Bayrama da ferah ferah girmiş oldum.

Size de tavsiye ederim.
Yazarın Tüm Yazıları