Paylaş
DAAAAĞN: Vantrolog Hasan Mürdümeriği, kaşlarını niye aldırdı?.. (Niye aldırdı hakikaten. Veya haydi aldırdı, bundan bana ne?)
Daaaağn: Sultan Sulubostan konsere çıkarken sutyen askısına takılıp tökezleyince Bodrum'da korkulu anlar yaşandı... (Artık neden korktularsa bilemiyorum... Kadın üstlerine düşüyor diye mi panik yaptılar acep?)
Daaaağn: 'Onun göz kapakları bile takma' diyen manken Ebru Podyumaçıkmaz'a, ünlü sanatçı Yasemin Betone'den sert yanıt geldi: Ben o yellozun seviyesine inecek karı mıyım len!.. (Vay kardeşim, seviyeye geliniz!)
Daaaağn: Yılın aşkında sürpriz gelişme. Sadık Puromakası ile Melisa Jetski yollarını ayırdı. Puromakası, ayrılık kararında, Melisa'nın geçen hafta ortaya çıkan ‘‘Gangbang Classics Vol. 1. Oh Man! This Is Unbelieavable: She Did It With The Whole Red Army’’ adlı video filminin etkisi olduğunu açıkladı.
* * *
Televizyonun karşısına yerleşip, böyle güzel bir ambians yaratmışız kendimize.
Artık Türkçe sözlüklere isim olarak veya ne bileyim sıfat olarak Televole şeklinde eklenmesi gereken türde bir program seyrediyorum.
Sıfat olur mu diye karşı çıkmayın. Pekala ‘‘Çok televole bir hareket yaptı, kalbimi kırdı’’ veya ‘‘Söyle o arkadaşa televoleleşmesin, üzerim onu’’ şeklinde de kullanılabiliyor.
Ben denedim, çok ferahlatıcı.
Neyse, programı seyrederken içimde tuhaf, en çok hangi duyguya yakın olduğunu kestiremediğim bir duygu oluştuğunu fark ettim.
Acıma değil, öfke veya sinirlenme hali de değil. Yani içimde bir yandan bir sıkıntı var, bir yandan da eğleniyorum.
Diğer programlarda durum net.
Mesela, ‘‘Dokun Bana’’yı seyrederken üzülüyorum.
Veya ‘‘Şahane Pazar’’ seyrederken ‘‘Amaaan, bu ne be böyle! üstleri başları boya oldu hep’’ dediğim oluyor.
Ama Televole duygusunu tam olarak çözümleyemiyorum.
Programlar kendi türlerinde çok başarılı muhakkak.
Bu tür programlara karşı çıkacak kadar dangalak da değilim.
Ama ben seyrettiklerim hakkında ne hissediyorum, bir türlü onu çözemiyorum.
* * *
Mesela favorilerimden biri olan 'kıyafete puan verme' bölümü var.
Bir manken kız kot pantolonun üstüne bol 'straslı' (Bu stras meselesinin ayrıca hastasıyım. Bir stras bellediler, kullan kullan bıkmıyorlar...) bir bluz giymiş.
Sen misin böyle bir hata yapan.
Programın dış sesi, çalıştırıyor elektrikli testereyi, başlıyor doğramaya: ‘‘Genç ve güzel manken (Hiç yaşlı ve çirkin manken gördük mü arkadaşlar. Hayır değil mi... Pekala devam edelim) Eda Bıngılgerdan, yaşına uygun giyinmeyi beceremiyor. Straslı bluzla jean pantolon giyilmemesi gerektiğini bilmeliydi. Hele o saçlara ne demeli. Kuruturken elektrikler mi kesilmiş öyle Alf gibi olmuş, hahhay! Geçen hafta da bizden kırık not alan Eda'ya bu hafta da dört veriyoruz...’’
Bunları duyduktan sonra Eda Bıngılgerdan'ın yastıklara kapanacağı ve gözleri pancar kıvamında şişene kadar ağlayacağı garanti bir kere.
Eda'cık tepinerek ağlarken, ondan çok da farklı giyinmemiş bir başkasına geçiyorlar: ‘‘Sosyetenin genç kuşağından Sümbül Atikkalça, tarz sahibi bir insan. Bakın ne giyse yakıştırmayı biliyor. Kovboy çizmeleri, bu yılın modası düşük belli jean'i ve Versace imzalı straslı bluzuyla o gece Laila'nın yıldızıydı. Sümbül Atikkalça'ya on üzerinden dokuz veriyoruz.’’
Eda, bu haksızlık karşısında yedek gözyaşı haznesini de devreye sokuyor ve omuzlarını titreterek ağlama safhasına geçiyor.
Niye böyle oluyor bilmiyorum ama seyrediyorum.
* * *
Sonra bu programları hazırlayanların konu bulma konusundaki ustalıklarından çok, malzeme olan insanların hayatlarına hayranım.
Yani bir insanın hayatında hep birşeyler olabilir mi?
Mesela bir haftalık programa bakıyoruz.
Arkadaş önce Fethiye'de yamaç paraşütü yapıyor.
Yedi günde ortalama üç kez aşık oluyor ve muhakkak bir kere ‘‘Evliliği şimdilik düşünmüyoruz’’ diyor.
Haftanın yedi gecesi yetmiş bardan çıkarken görüntüleniyor.
Hayatında 'endişe verici' veya 'hayranlarının yüreklerini ağızlarına getiren' bir gelişme yaşanıyor.
Ama bütün bunlar olurken işin en ilginç yanı, mesleği her ne ise onu da yapıyor.
Nasıl olur yahu böyle bir hayat?
Seyredenler de doğal olarak böyle bir insan olmak istiyor.
Güzel insan, zengin insan, hareketli insan, süper insan...
* * *
Bir de hiper güzel anketler var.
Her programın nedense sempatik olduğuna inanılan bir elemanı, enteresan bir soru seçiyor.
Bu konuda hakikaten başarılı olduklarını kabul ediyorum.
Yani, o tek bir sorudan roman yazılabilir.
Soruyor mankene ‘‘Merdaneli çamaşır makinesine dilinizi kaptırırsanız ne yapardınız?’’
Manken cevap veriyor: ‘‘Merdane mi, o da ne?’’
Kahkaha efekti.
Bu kahkaha efekti sırasında açıklamayı beceremediğim o his iyice yoğunlaşıyor mide bölgemde.
* * *
Ben böyle daldan dala zıplayarak düşünürken bir arkadaşım kafadan şöyle sordu: ‘‘Eğer Televole, ilerde kült mertebesine erişirse, nasıl bir tavır alacağız?’’
Ben de dedim ki, ‘‘Hasta mısın usta? Ne bizi, ne tavrı. Sosyalist Televizyon Eleştirmenleri Derneği'nin Gençlik Kolu muyuz. Bize ne? Seyreder geçeriz. Zaten sevmiyor muyuz biz bu acıyla yaşamayı. Hem ağlarız hem seyrederiz...’’
‘‘Doğru konuştun’’ dedi.
Paylaş