Mehmet Yaşin bana kastın kaç tane

Sabah kahvaltısını geçiştireyim, bugünü de hafif geçiştireyim derken, Mehmet Yaşin’in kitabındaki yemek tariflerini okurken öyle kendimden geçiyorum ki sanıyorum kendimi bir an önce sokağa atıp birinin tadına bakacağım.

Haberin Devamı

Mehmet Yaşin ve Vedat Milor. Ah bu ikisi yok mu?
Cumartesi sabahı uyanıyorsun mesela.
Müftüoğlu’na veya “En önemli öğün kahvaltıdır evlat” diye rüyanda belirmiş ak sakallı dedeye kulak asmayıp minimalist bir kahvaltıyla sabahı geçiştirmişsin.
Ekranda beliriyorlar.
Bafra’da pide, Konya’da etli ekmek, Mardin’de kaburga dolması, Muğla’da kefal pilavı, Gümüşhane’de sac ketesi, Gaziantep’te yuvalama...
Hapur hupur, afiyetle mideye indiriyorlar.
Kaç sabah bu programlar yüzünden niyeti bozup mahalle kebapçısına mangalı erken harlatmışımdır, bir ben bir de usta bilir!
Geçen hafta sonu, sabah saatlerinde, tost makinesinde bir gün önceden beri beni bekleyen enfes ıspanaklı böreğe ısı yüklerken, kapı zili ‘ding dong’ deyu titreşti.
Kurye kitap getirmiş.
Zarfı pörtletip kitabı çıkardım: Mehmet Yaşin’den ‘İstanbul Lezzetleri’...
Buyur buradan ye bakalım.
Ispanaklı börekten kitaba düşen kıyır kenarları parmağımla toplayıp yiyerek karıştırmaya, okumaya başladım.

Haberin Devamı

TUTMAYIN BENİ ERENLER İŞKEMBEYE KOŞUYORUM

Mehmet Abi, ‘İstanbul’daki mekânların öykülerini, favori yemeklerini, öne çıkan özelliklerini’ konu alan 451 sayfalık bir rehber kitap hazırlamış.
Çorbacılardan giriyor, köfteciler, kebapçılar, balıkçılar, hamur ustaları, tatlıcılar, meyhaneler, Türk mutfağı, başka mutfaklar, lüks lokantalar diye devam ediyor.
Daha ilk sayfada, yıllardır müdavimi olduğum Lâle İşkembecisi’nin girişinde ‘Kana kuvvet, göze fer, batna cilâdır çorba...’ mısraını okuduğumda, bir sonraki sayfada nar gibi kızarmış kokoreç madalyonlarını görünce “Tutmayın beni erenler! Sabah seferi düzenliyorum Lâle’ye” diyerek dellenmiştim bile...
Mehmet Yaşin, aşina olduğunuz tatlı ve bilgilendirici üslubuyla değerlendirmiş lokantaları.
Her lokantanın tarihini anlatıyor, seçtiği bir ‘favori yemeği’ tarif olarak aktarıyor.
Ayrıca her lokanta için çeşitli kriterleri dört yıldız üzerinden değerlendiriyor: “Temizlik, lezzet, servis, mekân ve tuvalet...”
Adres ve telefon bilgileri, rezervasyon gerektirip gerektirmediği, otopark imkânları da ihmal edilmiyor.
Bahsi geçen mekânların büyük bölümünde yemek yemişliğim vardır.
Bilmediklerim veya bilsem de gidemediklerimin büyük bölümü Anadolu tarafında, yani benim açımdan bakıldığında karşı tarafta.
Bir yerde suç o mekânlarda değil bende, tembelliğimde.
Bazı sayfaları işaretledim. Mehmet Yaşin öyle bir ağız sulandırıyor ki zaman zaman ceketi kapıp “Aman taksi, al götür beni uzaklara” diyecek vaziyete geliyor insan.

Haberin Devamı

BU TARİFLERİN HEPSİ BENİ YOLDAN ÇIKARIR

Birtakım duygusal itirazlarım elbette olabilir. “Niye şu köfteci girememiş de bu girmiş?” veya “Tuvaletten notu kırılacak mekân mıdır o, yapma abi!” dediğim noktalar var.
Zaten Yaşin de önsözde kitabın ileriki baskıları için okurdan katkı beklediğini belirtiyor. Hem itirazlara hem de önerilere açık...
Şimdi bu yazıyı Bahar Pastanesi’nden ‘akyamaç turtası’, İmroz’dan ‘soslu torik’, Lacivert’ten ‘kuzu sırtı’ veya her Kadıköy seferimde uğradığım Adapazarı ıslama köfte tarifiyle bitirmek ve sizi de yoldan çıkartmak da var.
Fakat gözüme en sevdiğim köftecilerden Sirkeci’deki ‘Meşhur Filibe Köftecisi’ni kestirdim, acilen olay mahalline hareketlenmem gerekiyor.
Hareketlenmeden önce Yaşin’e “Eline sağlık” demek ve eklemek durumundayım: “Abi bana kastın kaç tane?”
İyi okumalar, afiyet olsun.
(İstanbul Lezzetleri, Doğan Kitap, Nisan 2012)

Yazarın Tüm Yazıları