Leğen kemiğini seven kişi tvist dansını abartmaz

Gökhan Akçura, "Ivır Zıvır Tarihi" serisini sekiz kitabın ardından noktaladıktan sonra bu kez Zaman Makinesi diye yeni bir hamleye girişti.

Zaman Makinesi serisinden bugüne kadar iki kitap çıkaran Akçura, üçüncüsünde yani "İstanbul Twist"te de yakın geçmişte nasıl eğlenildiğinin peşinde koşuyor.

Galatasaray Lisesi’nin efsane İz-Caz Orkestrası’nın öyküsü de var kitapta, çok şahane Fecri Ebcioğlu ve Ayla Algan bölümleri de. Anlatması uzun sürecek, alıp eğlenerek okunacak kitaplardan "İstanbul Twist"; ben de aynen öyle yaptım zaten.

960’ların hemen başında Amerika’dan başlayan ve İstanbul da dahil tüm dünyada çılgınca benimsenen "tvist" dansıyla ilgili olarak 15 Şubat 1962’de Hayat Dergisi’nde bir uyarı yazısı çıkmış.

Tvist yapan insan gördüyseniz, az önceki cümlede ’çılgınca’ tabirini boşuna seçmediğimi anlamışsınızdır zaten. Eski filmlerde filan olur ya; kendilerini harap eder eğlenirken insanlar...

Lafı uzatmadan o yazıdan bölümler aktarayım; cumartesi günü neşeniz yerine gelsin.

*

"...Hastalık halindeki tvist merakına karşı Amerikan Tabipler Birliği bir mücadele açmıştır. Çünkü 40 yaşından sonra vücudu bu kadar yormak sağlık için çeşitli zararlar doğurabilir.

Tvist’in zararları şu dört esasta toplanabilir:

1- Lüzumundan fazla bir mafsal artikülásyonu.

2- Belkemiği halkalarının yerinden oynaması tehlikesi.

3- Adalelerin örselenmesi ihtimali.

4- Havsalanın (leğen kemiğinin) kırılması tehlikesi.

Bu mahzurlara karşı tedbirli olmak için doktorlar tvist salgınından hiç vazgeçemeyecek kimselere hareket bakımından daha mutedil figürlü tvist tarzı tavsiye ediyorlar.

Bir günde yirmi dakikadan fazla tvist yapmayın. Bu yirmi dakikayı da iki-üç sefere bölerek her biri arasında en az yarım saatlik fasıla vermek suretiyle zevkinizi tatmin etmeye çalışın..."

Asaf Hoca, Barış Manço’nun grubunda saksofon çalarmış

"İstanbul Twist"in satır aralarında pek çok tanıdık isim var. Bunlardan biri de Asaf Savaş Akat. Asaf Hoca da meğer bir müzik, bir tvist insanıymış...

"(1962) yazının ilerleyen haftalarında Ferhan Devekuşu’nun Kadıköy Klöb-K’sında bir Tvist Balosu yapıldığına tanık oluyoruz. Bu baloda Barış Manço ve arkadaşları sahne almışlardır. (Yelpaze, 5 Eylül 1962)

Aslında tam adlarıyla Barış Manço & Harmoniler, tvist akımının ülkedeki başlıca temsilcisi olarak tanınıyordu.

Barış Manço’nun liderliğinde kurulan grupta sonradan Durul Gence Beşlisi’nde yer alacak olan Mehmet Şahinbaş elektro gitarda, geleceğin bilim adamı Asaf Savaş Akat ise saksofonda karşımıza çıkıyor.

Grubun diğer elemanları elektro gitarda Şanal Pınar, davulda Batur Pere, piyano ve basta Osman Önder’dir..."

Asaf Hoca’yı zaten ’serinkanlı’ bir insan olarak görüp severdim, müzisyen yönünü bilmezdim; bir kere daha sevdim...

Belgesel olmak tuhaf bir hismiş

"Belgesel olmak ne demek ya?.." diyenlere hak vererek başlayayım sözlerime. Ama "Belgesel seyreden birinin kendini bir belgeselde görmesi tuhaf bir durummuş; bizzat yaşadım oradan biliyorum" başlığı da biraz uzun olurdu.

Hikaye şöyle gelişti. Eylül ayında İz TV’den bir telefon geldi. İz TV, bildiğim kadarıyla şu anda sadece Digitürk üzerinden seyredilebilen bir belgesel kanalı. 88 numaralı kanal, sürekli takipteyim...

Arayan arkadaş "’Köprüaltı Sokağı’ diye bir belgesel çekiyoruz, sizinle de görüşmek istiyoruz" dedi. Köprüaltı denildiğinde bende işler biraz değişir.

Çok genç, çok heyecanlı, çok acayip zamanlarımızda Köprüaltı Çocuğu olarak Galata Köprüsü’nün altındaki mekanlara takılırdık.

Kemancı’nın kuruluş döneminde, dışarıda ’piknik’ tabir edilen masalarda otururduk; orada ilk Led Zeppelin çalınmasında parmağımız vardır filan falan...

"Köprüaltı Sokağı", Kemancı’yı merkeze alarak o enteresan yılları konu alan bir belgesel.

Çekim için gittim, eski günleri hatırladım ve bayağı bir duygulandım. Bülent, Sinan, Dalgıç Kadir... Hey gidi günler diyeceğiniz yoksa bile diyorsunuz işte.

Röportajdan sonra hayat devam etti tabii. İki hafta önce Nazım Alpman aradı ve "Belgeselden senin için bir kopya yaptırmış arkadaşlar, nereye bıraksınlar?" dedi.

Bizzat bir belgeselde yer almanın enteresan olacağını biliyordum ama "O dönemden başka kimleri bulmuşlar, kimlerle konuşmuşlar, neler anlatılmış, çok mu saçmalamışım acaba?" gibi sorular daha ağır bastı.

Eve geldim, hemencecik seyrettim. Biraz ağır oldu tabii. Dalgıç Kadir’le konuşmuşlar, Bülent kardeşim var, Küçük İskender (N’aber usta ya?), Maruf, Zeki...

Erkin Koray var sonra...

Şebnem Ferah, Özlem Tekin, Teoman var...

Daha pek çok kişi var tabii... Ancak beni asıl bitiren eski bir film oldu. Çekildiği geceyi hatırlıyorum. Köprü yanmadan çok kısa bir süre önce. Hatta orijinal bandı Zeki’ye veren kişi de benim. Köprüaltı’nda çekilmiş eski, kısa bir film...

Ve filmin küçük bir anında kendimi görüyorum: Çok genç, çok heyecanlı, süet ceketli, uzun saçlı bir tip.

İnsan kendisini yıllar öncesinden bir belgesele ışınlanmış vaziyette görünce hakikaten tuhaf oluyor. İz, "Köprüaltı Sokağı"nı ne zaman yayınladı, bir daha ne zaman yayınlar bilmiyorum; merak eden takip etsin.

Hazırlayanları da ayrıca kutlarım. 10 üzerinden not vermem gerekirse 10’u yapıştırırım, bir de kanaat notu olarak yıldız eklerim...
Yazarın Tüm Yazıları