Paylaş
İstanbul Caz Festivali programını evde gayet ‘heavy metalik’ bir ambiansta inceledim. Gizli bir teşkilat şeklinde yıllardır peşimde gezdiğini düşündüğüm ‘ev yıkan/yapan ustalar’ bir kez daha ‘yan dairede!’
İki siniri bozulmuş kedi ve bir siniri bozulmuş insan evladı olarak niyeyse bir de hep yaz sıcaklarına çarpan etkisi olarak denk gelen gürültünün ne kadar çeşitli olabileceğini anlama yolunda çaba sarf ediyoruz.
İçimde “Aha şimdi duvar delinecek ve elinde matkapla ‘Merhaba abi’ diye bir usta salona giriş yapacak” hissiyle oturuyorum.
Beyzbol sopasıyla duvara delik açacak şekilde karşılık verdiğim günler geride kaldı elbette.
Ancak usta durduğunda düet yapmak isteğimin altını çizmek için ve hislerime tercüman olması bakımından ‘metal, punk, hardcore’ arşivime başvurmayı sürdürüyorum.
Şu anda Rage Against The Machine’in hisli şarkısı ‘Sleep Now In The Fire’ ile şenleniyor mahallemiz.
Zaten ne demiş Metallica ‘Ride The Lightning’deki yine gayet duygusal şarkısında; “Fight Fire With Fire”.
MORRISSEY SEVGİMİZ AYRI
Böylesi bir ‘en ince duyguların esiriyim’ ortamında festival programına odaklanmam biraz güç oluyor ancak ‘lanet olsun içimdeki müzik sevgisine’ işte...
19’uncu İstanbul Caz Festivali’nin geçtiğimiz çarşamba akşamı harikulade bir Jamaika tayfasıyla giriş yapan programında (aha, hakikaten giriyor galiba usta, kanepe yürüdü balyoz darbesinden, neyse...) 19 Temmuz’a kadar gayet leziz konserler var.
19 Temmuz’da final Morrissey ile yapılıyor; abiye sevgimiz zaten ayrıdır. The Smiths döneminden ‘Meat Is Murder’ tişörtümüzü yedeğe aldık bile...
Peki 19’una kadar başka neler var; ustalar izin verdiği ölçüde aktarmaya çalışayım.
(Bi yavaş be abi, yemin ediyorum böbreklerim sallanıyor darbeyle senkronize şekilde!)
18 Temmuz’da bir ‘Eski ekibi topladık, geliyoruz’ konseri var: Keith Jarrett, Gary Peacock, Jack DeJohnette’i bir arada izlemek “Amaan daha önce dinlemiştim” şeklinde ukala dümbelekliğini kaldıramayacak kadar ciddi bir hadisedir.
Bir yerde caz tarihinden yaprak kopartıp sevdiğiniz hatıraların arasında saklamak imkânıdır.
2007’de İstanbul dışında olduğum için kaçırdığım ve üzüntüden bir süre Gripin kapağındaki kadın gibi elim kafamda gezdiğim Antony And The Johnsons 9 Temmuz’da Açıkhava’da olacak.
Belli ki kıyamamış bu güzel olduğu kadar depresif insan benim gibi fırsatı ıskalayanlara. Bu kez 39 kişilik Filarmonia İstanbul’la sahne paylaşacak hem de.
2005’te ‘I Am A Bird Now’ ile tanımış, ‘Hope There’s Someone’ şarkısıyla kendimizden geçmiştik.
O gün, bugün New York’un bağrından kopup gelen Antony Hegarty’ye sevgimiz arttı eksilmedi, taştı dökülmedi...
SOKAK KONSERLERİ DE VAR
13 Temmuz’da Erykah Badu var. Bende çalışmaz fakat seveni çoktur. 17’sinde bir başka mümtaz şahsiyet, funk soul sister Sharon Jones ve The Dap Kings’i dünya gözüyle/kulağıyla dinleme şansı bulunuyor.
Kaçırırsam kalbimin kırılacağını bildiğim bir diğer konser de 12 Temmuz’da İstanbul Modern’deki The Dears hadisesi. Boşuna hadise demiyorum, ‘Gang of Losers’ albümleri zaten başlı başına bir hadisedir...
Festivalin Antony’yle beraber bu yılki en iyi konseri olabilir, olacaktır hatta, inancım bu yönde.
Caz Festivali programı bu sayıp döktüklerimden ibaret değil. Çok kıymetli başka isimler de var ancak gerçekçi olmak ve hepsine gidemeyeceğimi hesaplamak durumundayım.
O bakımdan festival kitapçığında (Bu arada ‘Rage Against The Machine’le mesafe almış, ustaları bayıltmış olabilir miyim acaba? Beş dakikadır sesleri çıkmıyor, gidip kontrol etsem mi?..) işaretlediklerim bunlarla sınırlı.
Ücretsiz sokak konserleri de dahil olmak üzere daha pek çok çık hareket mevcut.
Tadını çıkartın ve başta Garanti olmak üzere sübvansiyon sağlayan, bu konserleri mümkün kılan sponsorlara şükran hisleriyle yaklaşın.
Paylaş