Bodrum, İçmeler’de, insanlığın ‘her şey dahil’ sistemiyle yönetildiği 10 numara bir tatil merkezinde bir gece kalıp, ertesi gün tekneyle açılıp bünyeyi denize salacağım.
Şimdi, yukarıdaki cümleyi kurduktan sonra iki saniye durdum ve kendi kendime dedim ki; ‘Bu cümleyi bir başkası yazsaydı, sen de bu yazıyı İstanbul’da sıcaktan yağı fazla çekmiş paçanga böreği gibi çaresiz bir vaziyette otururken okusaydın, tepkin ne olurdu?’
Kendi kendime karşı bile kabalaştım, yani sizin de her türlü isyanınızı normal karşılayacağım.
Sinirlerinize bir düğüm daha atmak için aslında iş amacıyla burada bulunduğumu da söylesem... (Bu arada son genel seçim öncesinde Lato’yla bize şark hizmeti verilmişti. Hakkari ve Şırnak’ı köy köy gezdiğimiz o seyahati kıskanan bir kişi bile çıkmamıştı. Yani bunu da söylemeden geçemeyeceğim...)
*
Bir dakika ya, önce durumu açıklayayım.
Hafta başında bizim gazeteden Temuçin Tüzecan aradı. ‘Nedir abi, kurumsal tanıtım manasında katkı sağlayabileceğim bir durum mu var?’ dedim.
‘Bir nevi’ dedi ve anlattı. Bodrum’da Gant Cup, yani Gant Kupası yapılıyor. Yeni yapılmıyor Gant Kupası, bu yıl beşinci kez yapılıyor.
Kupa adı üstünde Gant’ın kupası ama mesela Ege Yat da destek veriyor. Destek verenler arasında bilin bakalım bir de kim var: Hürriyet Gazetesi.
Ben bu temel bilgileri aldıktan sonra hadisenin güzelleşeceğine uyandım tabii. ‘Miço mu lazım?’ diye ufaktan yokladım.
‘Temelde seni en iyi yaptığın şeyi Bodrum’da yapman üzere davet ettiğimi söyleyebilirim. Hiçbir şey yapmamaya davet edeceğim seni’ dedi.
Ruhumu çözmüş denebilir tabii. Başkasına söylesen arıza çıkarır ama ben kendini bilen bir insanım.
Bir an bile düşünmeden ‘Eyvallah Kaptan!’ dedim. Çünkü İstanbul’da evde kanepeden koltuğa, koltuktan kanepeye devrilerek geçirilecek bir hafta sonu var ufukta ve onun yerine Bodrum-Kos (İstanköy)-Yalıkavak-Turgutreis-Bodrum hattında nazlı nazlı ilerleyen bir teknede takılmak şeklinde alternatif üretilmiş. ‘Emret Kaptan’ demeyeceksin de ne diyeceksin!
*
Şu anda 27 metrelik damardan bir Bodrum guletinde, Aniletta’dayım.
Suya yazı yazılmaz ama su üstünde gayet de güzel yazılıyor işte.
‘İyi, güzel anladık, teknedesin ama ne yapıyorsun birader?!’ diye sinirlenenler olduğunu görüyorum aranızda. Sakin olun, demin dediğim gibi, hiçbir şey yapıyorum.
Öğlen saatlerinde yarışa katılan tekneler yelkenlerini şişirdiler ve Kos’a doğru ilerlemeye başladılar. Yarışın start anında teknede (çok affedersiniz) kıçımı devirdiğim köşeden kafayı kaldırıp el sallamaktan başka bir katkım olmadı açıkçası.
Yarışmacılar rüzgar peşinde teknelerinin içinde karıncalar gibi çalışırlarken, benim bulunduğum teknede en büyük kaygı, eee en büyük kaygı, eeeeeeeee... Aslında düşündüm de kaygılanacak bir şey bulamadım. Böyle bir huzur ortamında duruyor, böyle bir huzur ortamında yiyor, içiyor, yüzüyoruz. Durmak, yemek, içmek ve yüzmek bittiğinde ise, bantı tekrar başa sarıyor ve yeniden başlıyoruz...
*
Yani canım okur, benden bu hafta sana sinir bozukluğu dışında bir şey gelmez. Daha yolun başındasın, değişirsin diyorlar, fakat Bodrum’a çıkıyor neticede bu hafta bütün yollar.
İlk günden tekneden aktarabileceklerim bu kadar. Vallahi böyle huzurlu ortamda insanın aklına bir şey gelmiyor. Bir de kendinizi benim yerime koyun. Deniz çağırıyor şu anda...
Ben size haftaya tekne günlüğü sözü vereyim, siz de beni şimdilik affedin olur mu?