İki tekerlek üzerinde yazılan bir destan

ŞU günlerde beni en heyecanlandıran spor faaliyetinin Avrupa Futbol Şampiyonası olduğunu söylersem en hafif tabirle “uydurukçu” davranmış olurum.Elbette bir futbol sevdalısıyım ve bu açıdan “kurak yaz” yaşamadığım için de memnunum.

Haberin Devamı

 

Ancak gönlümün asıl sahibi geçen cumartesi başlayan Tour De France (Fransa Bisiklet Turu) veya kısaca Le Tour (Lö Tur)...

 

Bisiklete binmeyi bilmeyen birinin 23 güne yayılan bir bisiklet yarışı için heyecanlanmasının tuhaf veya komik bulunmasına alışığım.

 

SIKILMAK MI? O NE?

 

Umurumda da değil zaten... Otomobile binmeyi bilmem ve Formula 1 seyrederim, kayak üstünde ne kadar ayakta durabileceğim şüphelidir ama kış sporlarına meftunum, denize çivileme atlarım ama olimpiyatlarda kule atlayışlarını sektirdiğim görülmemiştir.

 

Haberin Devamı

Fransa Bisiklet Turu’nu seyrettiğimi öğrenenlerin “Aman birader sıkılmıyor musun? Bir grup adam saatlerce bisiklete biniyor” çıkışmalarına, yüzlerine ufuk çizgisinde beliren küçük bir cisim gibi bakarak cevap veriyorum artık.

 

Ama illa cevap vermem gerekirse, “Lö Tur”u niye sevdiğimi madde madde açıklayabilirim...

 

BİR DESTAN GİBİ

 

Öncelikle Fransa Bisiklet Turu, antikçağ efsaneleri kıvamında bir insanoğlu destanıdır.

 

23 güne yayılan 21 etap boyunca kan, ter, gözyaşını görürsünüz. Çelik iradeler, neredeyse akıldışı fiziksel performanslar, duygusal patlamalar ve çöküşler, 200 küsur kilometrelik etabın son saliselerinde çözülen düğümler...

 

Aşılmaz gibi duran dağlar aşılırken, zirvede toplanmış ve bir bisiklet geçebilecek açıklık bırakmış olan fanatik kitlelerin coşkusu sizi ekran karşısından fırtınanın gözüne çekebilir.

 

Her yıl değişen tur güzergâhını tamamlayan bir bisikletçi ortalama 486 bin kez pedal çevirmiştir, 124 bin kalori harcamıştır. Hızı kimi zaman 70-80 (bazen de daha fazla) kilometreye ulaşır yarışçının, kimi zaman tamamını önde götürdüğü bir etabı rakibinin son atağına karşılık verecek mecali kalmadığı için kaybeder. Fiziğin ötesinde zihinsel bir yarıştır ve seyredene de gurur verir...

 

Haberin Devamı

SEYREYLE GÖZÜM FRANSA’YI

 

İkinci olarak harikulade bir görsel ziyafettir. Bu yıl Normandiya’dan başlayan, güneye doğru inen bisiklet katarı Pireneler’i, Alpler’i geçip Paris’te, Champs-Elysees’e ulaşana kadar “dünyanın parasını harcayıp göremeyeceğiniz” Fransa’yı görür ve tanırsınız, tatil hayalleri kurarsınız...

 

Üçüncü sebep olarak “Lö Tur”u Eurosport’ta anlatan pırlanta kardeşim Caner Eler’i ve her biri konusuna son derece hâkim konuk yorumcularını gösterebilirim.

 

“Sıkılmıyor musun?” diyenler bir etap izlemeleri durumunda içinden coğrafya, tarih, gastronomi, edebiyat, sinema, müzik, felsefe akan, hem bilgi dolu hem de zekâ dozu yüksek esprili anlatımın peşine takılacaktır.

 

Haberin Devamı

Turun alamet-i farikası olan zafer nişanesi sarı mayoyu kimin giydiği, kimin dağların kralı olduğu veya kimlerin Paris’te podyumda olacağı önemlidir ama en önemli hadise değildir.

 

‘LÖ TUR’ BİR TANEDİR

 

Bu görkemli, 113 yıllık büyük spor şöleni (sadece Dünya Savaşları sırasında kesintiye uğramıştır) akılsızlığına, vicdansızlığına, vahşetine tanıklık edip umudu kestiğim(iz) insanoğlunun itibarını bir süreliğine geri kazandığı gerçek er meydanıdır...

 

Unutmadan bir de tavsiyede bulunayım. “Düşünen Spor Dergisi” Socrates’in temmuz sayısı, bu yazıdaki bazı bilgileri de alıntıladığım mükemmel bir “Tour de France” dosyası içeriyor. Rehber olarak faydalanabileceğiniz eşsiz bir rehber

 

Haberin Devamı

Türkiye’de son yıllarda silkinme belirtileri gösteren Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu, İtalya’daki Giro ve İspanya’daki Vuelta da güzeldir ama “Lö Tur”, “The Tour” bir tanedir.

 

Bisiklete binmeyi bilmeyen bir adam olarak söylüyorum, bayram tatilinde boş bir öğleden sonranızı ayırın, anlayacaksınız ne demek istediğimi.
İnsanoğluna inancınız tazelenecek, şaşıracaksınız...

 

 

Yazarın Tüm Yazıları