Okul veya çocukluk anılarına sıkça dönen, o günleri özlem ve sevgiyle anan modeldeki insanları pek anlamam. Anlarım da anlamam...
Evet çocuktuk, evet sokak çocuğuyduk, evet dizlerimiz ve dirseklerimizde hep haylazlık nişanesi kabuklar vardı, evet kendimizi Zagor veya Malkoçoğlu ile çabucak bağdaştırabiliyorduk ve evet her şey bizi çabucak heyecanlandırıyordu.
*
O gün sokağa çıktığımızda en yakın arkadaşımızdan "Var mısın, Şişli’den Taksim’e kadar koşu yarışı yapalım" çağrısı alabilir ve bunu dünyanın en normal çağrısı olarak algılayıp "Tamam koşalım" diyebilirdik.
"Gizli Yediler" veya "Afacan Beşler" tarzı örgütlenme yapıp, "tek kusuru mahallemizde sessiz ve yalnız şekilde oturmayı tercih etmek" olan emekli doktora "Vampir" kod adını verip hakkında kendimizce araştırmalar yapabilirdik.
Sapana uygun lastiği bulmak için Şişli Etfal Hastanesi’nin bahçesinde kullanılmamış serum borusu arayıp annelerimizin sinirden fenalaşmasına yol açabilirdik.
Sabah 11’de sinemaya gidip aynı filmi üç kere üst üste seyredebilir, film çıkışı fuaye kartlarındaki fotoğraflardan belirlediğimiz favori aksiyon sahnelerimizi hemen rol paylaşımı yapıp "Dışııınnnn! Uvaaaaaağ! Dubuha-dubuha!" şeklinde efektlerle canlandırabilirdik.
*
Çocukluk anısı da askerlik anısı gibi bir şey. Anlatmaya başladığında sıkıcı olduğunu fark etsen de kendine engel olamıyorsun ve sadece senin zihninde canlanmış anlara dönüp duruyorsun.
Şu ana kadar baygınlık geçirmediyseniz devam edelim...
Haytalık kadar renkli kitaplara da bayılan bir çocuktum. Özellikle içinde benim gibi çocuklar, bir define, bir deniz yolculuğu, bir fırtına, yerliler, labirentler ve kahramanlıklar bulunan kitapların peşindeydim.
Bir yandan Kon-Tiki’dekilerin yaşadıklarını heyecanla okurken bir yandan da "Onların yerinde olsam ben ne yapardım?" sorusuyla uğraşırdım.
Yelken bilmek, iyi bıçak kullanmak, yıldızları okuyabilmek, pusuladan anlamak, sıkı yüzebilmek (Hem yüzeyde hem dipte!), hayvanları tanımak ve onlarla iyi geçinmek, biraz dikiş bilmek (Vahşi doğada anadan üryan gezmek istemiyorsan!), yemek yapabilmek (Ateş yakmayı öğren!) gerekiyordu.
Zor ama zevkli işler yani...
*
Sonra bir gün kızlarla konuşurken bunların hepsi aklından uçup gider.
Kızlar ve basketbolun girdiği yerde farkında olmadan bir sözleşme imzalarız ve başka bir hayata, yetişkinliğe geçiş yaparız: Tek amacımız parlak gelecek, statü, para, toplumda itibar, vesaire...
Komşununkinden iyi bir ev, iş arkadaşından daha iyi bir tatil, trafikte gezilebilecek en büyük ve en güçlü cip ve yakın arkadaşınınkinden daha fıstık bir manita!
*
"The Dangerous Book For Boys" adlı kitapla üç gündür beraberim ve sürekli Şişli Operatör Raif Bey Sokak 10 Numara’daki eve dönüp duruyorum.
Uzun yaz günü, öğlen uykusu baskısıyla eve girmişim. Yeşil kenarlı Baskan Yayınları’ndan "ideal bir kitap", mesela "Michel Pastoure Adasında" beni bekliyor.
Şokellalı ekmek ve çay da varsa hayatı durdurabiliriz; mutluyuz ve böyle kalalım!
*
Gonn ve Hal Igguiden tarafından yazılan eğlence kaynağı kitap yazarları tarafından "8 yaşından 80 yaşına bütün oğlan çocukları için hazırlanmış, pazar öğleden sonraları kitabı" şeklinde tarif ediliyor.
"Erkekler İçin Tehlikeli Kitap" adıyla Türkçe olarak da yayınlanmış. "Mış" diyorum, çünkü İngilizce olanına güzel para bayıldım, sonra Türkçe’sini almadım artık.
Neler var kitapta?
"Nasıl düğüm atılır?", "Evde mıknatıs, periskop vesaire yapma yöntemleri", "Kağıt uçak nasıl yapılır?", "Ağaç ev nasıl inşa edilir?" gibi çocukken ilgilenilmiş, özenilmiş, belki de yapılmış bazı "işler"e rehberlik ediyor, öğretiyor.
Tarihteki büyük savaşlar, yıldızları belirleme, Mors Alfabesi, tavşan pişirme gibi geniş ve zevkli (Pardon tavşan kardeş, sen hariç!) konularda temel bilgiler çok açık ve net bir şekilde anlatılıyor.
*
Bir nevi zaman makinesi.
Yazanlar gayet ’çişli’ (çok pardon) bir iş yapmakla suçlanabileceklerinin farkında. Bana kalırsa çok güzel bir hareket yapmışlar.
"Galaxy British Awards"da 2007’nin en iyi kitabı olarak ödüllendirilmiş. Kendince ödülü de var yani.
Boş ve güzel zamanların anısına her çocuğun ihtiyaç duyacağı bir kitap.
Yazarlar önsözde "Biz küçükken böyle bir kitap yoktu" diyor. Tabii yoktu, iyi ki de yoktu.
Bu bilgilere ancak çocuk olan ulaşır, kitaptan öğrenilmesi zevkli değildir.
Önce çocuk olacaksın, sonra büyüyüp bu kitaba bakıp "Oharey! Amma güzel günlermiş ve amma güzel işlerle uğraşıyormuşuz!" diyeceksin.
Cem Karaca’nın dediği gibi: "Bir gün belki hayattan, geçmişteki günlerden, bir teselli ararsın..."
Final hazin ve hisli oldu galiba.
Bir pil deneyinden daha başarısızlıkla ayrıldım; yenilgi algınlığıdır...
Bu yazı içindeki çocuğa (Amanın! Böğğ!) "Git biraz dışarda oyna, kafam şişti" diyenlere ithaf olunur.