BİZDEKİ Piton Pakize vakasının bir benzeri Almanya’da yaşanıyordu bir süredir.
İtalya’dan kıçını devire devire yola çıkan ve Kartacalı Hanibal ruhuyla Alp Dağları’nı aşarak Almanya’ya "Ne vizesi lan, görmüyor musun ayıyım ben?" diyerek pasaportsuz giriş yapan Ayı Bruno, kamuoyunun -Dünya Kupası’na rağmen- ilgisini çekmeye başarmıştı.
Memleket sınırlarında, doğal ortamda son ayıya 150-170 yıl kadar önce rastlamış olan Almanların önemli bir bölümü, tezgahı Bavyera civarlarında açan Ayı Bruno’yu kahraman ilan etti.
(’Ne 170 yılı, sen daha 10 gün önce Almanya’da değil miydin?’ şeklinde çirkinleşebilecek olan şakacı ruha sahip arkadaşları şimdiden uyarayım!)
* * *
Fakat civarda ele geçirdiği koyunları, tavşanları mideye indiren, çöp kutusu gördüğünde "Roar, gel bakalım" diyerek devirip içini karıştırmadan geçmeyen Ayı Bruno’nun insanlara zarar verme riskinin giderek arttığını düşünenler de vardı. Böyle düşünenler arasında yer alan Bavyera Eyaleti Çevre Bakanı Ayı Bruno için vur emri çıkardı.
Henüz iki yaşında bir yavru olan özgür ruhlu Ayı Bruno’yu adı açıklanmayan (Adını ne yapayım aslında...) bir alçak da gidip vurdu.
Başkentinin amblemi ayı olan Almanya’nın, bir efe gibi dağa çıkan Ayı Bruno’yu kahpe kurşunla devirmesi haliyle vicdan sahibi dünya vatandaşlarını da ayaklandırdı.
Bruno’yu isyankar ruhu nedeniyle Che Guevara’ya benzetenler de var; yıllar sonra memleketine (Danimarka) dönen ama hoş bir ambiansla karşılaşmayan (!)trajedi kahramanı Hamlet’e de...
Aslında şimdi baktım da Alman basını okurlarını Ayı Bruno konusunda benzetme manyağı yapmış durumda anladığım kadarıyla...
Albert Camus’nün "L’Etranger" (Yabancı) kitabının kahramanı (anti-kahraman diyebilir isteyenler, seçenek sunmuş olalım...) Meursault’ya benzeteni bile okudum.
"Malum kahraman, sadece doğal dürtüleriyle hareket etmesi ve yaşadığı dünyaya mana verememesi nedeniyle ’yokoluş’a sürüklenir... Oysa kitap ’varoluşçu’ edebiyatın en mühim örneklerindendir" diye kötü bir espri de yapsam mı acaba dedim ve yaptım gördüğünüz gibi...
Son olarak 7 haftalık yoğun medya ilgisinin Ayı Bruno’nun hazin sonunu hazırladığı düşünülürse Ayı Bruno’nun pekala Janis Joplin’e, Jim Morrison’a ve Kurt Cobain’e benzetilebileceğini de ileri sürmüş birileri. Zorlama olmuş, öyle söyleyeyim...
* * *
"Neyse ne, Ayı Bruno öldü, ortaklık bitti" diyenlere maalesef insan olduğumuzu ve daha arkadaşın ölüsünden para kazanılacağını hatırlatmak zorundayım.
Ayı Bruno’nun cesedini doldurup sergilemek için müzeler sırada bekliyor. Vurulduğu bölgedeki iki köy, hali hazırda "Bruno bizimdir!" diyerek kapıştı bile. Maksat turistik malzemeye çevirmek garibim ayıyı.
Tişörtü var, kahve fincanı var, buzdolabına mıknatıs marifetiyle yapışan magnet formatı var, tabii kaçınılmaz olarak çeşitli ebatta oyuncağı var...
* * *
Neticede, bilindik manada medeniyetin mimarı olan insanoğlu, hayvanat bahçesinde, televizyonda yayınlanan belgesellerde göbeğini kaşıya kaşıya seyrettiği, sevimli bulduğu, derneklerle, koruma yasalarıyla yaşamasına destek verdiği bir yabancıyı öldürerek sorunu halletti, sisteme dahil etti, rahat etti.
Beşiktaşlılar’ın Pascal Nouma için yaptıkları "Hepimiz Nouma’yız" veya "Hepimiz zenciyiz" olarak bilinen pankartı çevirip "Hepimiz Ayı Bruno’yuz" diyeceğim ama "Sen kime ayı diyorsun?" diye ayaklananınız da çıkar şimdi, uğraşamam.
Bu sebepten, sosyal bir mesaj filan vermeden, topluca coşmaya imkan tanımayacak şekilde sessizce dağılalım bence.