KORKU filmi kavramıyla ilk karşılaşmam ilkokul yıllarında Hitchcock'un ‘‘Kuşlar’’ filmi sayesinde oldu.
Hoş korku filmi niyetine çekilmiş olmasa da harbiden çok korkunç filmler seyretmiştim ya daha önceleri, her neyse onu karıştırmayalım.
Üç aşağı beş yukarı benim yaş grubumdan olanlar hatırlayacaktır. O dönemde TRT uyarı yapardı ‘‘Çocuklara seyrettirmeyin’’ diye.
Fakat tabii ki hepimiz seyretmiştik. Benim hayvanlarla ilişkileri askıya almam o tarihe dayanır zaten.
İşte efendim, o günden sonra, korku filmlerine karşı tuhaf bir merak oluştu bende. 1980'lerin neredeyse tamamını korku filmi seyrederek geçirdim. Betamax video hadisesi de patlamış, gelsin ‘Shining’, gitsin ‘‘The Changeling.’’
Bu arada farkında olmadan hayatta en tırstığım iki filmi arka arkaya sıralamışım.
‘‘The Changeling’’de George C. Scott'un malikanede tek başına otururken merdivenlerden düşen topu alıp nehre attığı, eve dönüp aynı topun ıslak bir şekilde merdivenlerden düştüğünü gördüğü sahnede ‘‘Hiyaaa!’’ dediğimi hálá hatırlarım.
Bir de tabii ‘‘Shining’’de çocuk bisikletle otelin koridorlarında gezerken bir anda o acayip ikizlerin aniden görüldüğü sahne var. Onu bugün gördüğümde bile korkuyorum.
Ama ne yapıyorum, korksam da seyrediyorum.
Oysa, kan filan etkilemiyor. ‘‘Evil Dead’’deki çürüme sahnesini patlattığı mısırları yiyerek seyreden, ‘‘Teksas Elektrikli Testere Katliamı’’nı bir tenis maçı gibi seyreden biriyim.
Son yıllarda iyi korku filmi yapılmadığından şikayet ediyordum geçenlerde arkadaşlarıma. ‘‘Blair cadısı’’ dediler, iyi ama yoruldum ben o filmi seyrederken korkmaktan ziyade. Kamera habidi hubidi oynuyor.
‘‘Ring’’ fena değildi. Ama onun Japonya'da çekilen orijinali daha iyi deniyor, seyretmedim. Öyle televizyondan çıkan ruh filan, biz ‘‘Poltergeist’’ kuşağıyız yemeyiz yani kardeşim.
Bunun üzerine Topesto gerçek diye yutturulan ‘‘cannibal’’, yani yamyam filmlerinden bahsetti. ‘‘Parodi gibi bir şey o yahu’’ dedim.
‘‘Sana 'Chopper Chicks In Zombietown'dan bahsettim mi ben?’’ dedi Topesto.
‘‘Sallıyorsun, yok böyle bir film’’ dedim.
‘‘Var’’, dedi, ‘‘Yok’’ dedim. Sonunda bu ne kadar tuhaf film varsa onlarla uğraşan bir arkadaşı var Britanya'da ona mail attı.
Yarım saat sonra cevap geldi. Eleman posteri ve filmin künyesini de yollamış.
Film aslında adından da anlaşılabileceği gibi motosikletli bir takım 'piliçler'le, zombiler arasındaki mücadeleyi konu alıyor. ‘‘Bu korku değil, komedi filmi’’ dedim.
‘‘Ama varmış di mi böyle bir film’’ dedi.
‘‘İyi varmış’’ dedim.
Sonra canımız korku filmi seyretmek istedi.
Düşündük taşındık yine Kubrick'in ‘‘Shining’’inde karar kıldık.
Yine tırstık, yine seyrettik.
Varsa tavsiye edebileceğiniz film, yazın bakalım. Belki liste filan da yaparız. Hatta iyisi mi bugüne kadar en korktuğunuz filmi (sahne belirtirseniz daha iyi) yazın.
Güzel bir şey çıkarırsak eğlenceli olabilir.
Jamiroquai gelmiş, gitmemek olur mu?
BUGÜN 20 Eylül Cumartesi, Kanat kardeşiniz iyi günler diler. Benim gibi yarınki Galatasaray-Fenerbahçe maçını düşünmekten bugünü düşünemeyenlerdenseniz, işte size cumartesi gecesi planı.
Jamiroquai, bu gece İstanbul'da, Mydonose Showland'de konser verecek. Bu köşe etkinlik duyurma köşesi değil, fakat ‘‘Aaa! Haberim yoktu ama benim, ay inaaaan-mı-yoruuuum’’ demeyin sonra.
Zaten ‘‘İnaaaaan-mı-yoruuuum’’ veya ‘‘Yıkıl-ı-yoooo!’’ diyorsanız, mesela bir daha görüşmeyelim. O ayrı mesele, neyse...
Jamiroquai, 10 yıldır, hatta 11 yıldır ortalıklarda. İlk dört albümünün toplam satışı 16 milyon. Sonuncu ‘‘A Funk Odyssey’’in satışını bilmiyorum. Albüm iki sene önce çıktığına göre, bunu bilmemek de benim ayıbımdır.
Fakat işi utanmadan ileri götürüyor ve memleketimizde bu kadar albüm satılması için kaç yıl gerekiyor, onu hesaplama işini size bırakıyorum.
Takipçileri zaten bilir, çok güzel bir abidir bu Jay-Kay. Bir konserini televizyondan seyrettim bu sene. Televizyonda konser seyretmek radyodan badminton maçı dinlemeye benzer diye düşünürdüm, yanılmışım, çok güzeldi.
Bu gece iyi bir konser var yani İstanbul'da. İşiniz yoksa gidin. Ben de bakacağım eğer kitleleri etkileyecek bir söz vermemişsem bir yerlere kesin geleceğim.
İstanbul'da bu sene bence en mühim konser diyeyim, siz anlayın işte.