Paylaş
‘Varsayalım İsmail’ sayesinde çat pat konuşur hale geldiğimiz “Ferhanca”yı, bulduğum bütün kitaplarını okuyarak, oyunlarını kaçırmayarak ilerletmeyi çalıştığım dönemdi...
Sahnede ilk kez İçimden Tramvay Geçen Şarkı’da izlemiştim “Ferhan Abi”yi; muhteşem Hümeyra ile birlikte...
Oyun çıkışı Küçük Sahne’nin daracık merdivenlerden Atlas Pasajı’na, oradan İstiklal Caddesi’ne karışırken “hippi çantam”ın içinde o gün aldığım “Gündeste” kitabı da bulunuyordu ustanın...
Gündeste’yle, o manzum günlükle hiç kopmayan bağım o gün itibarıyla başlamış oldu...
Kopmayan bağ demişken... 10 küsur sene önce, eşe, dosta, sevdiğim kişilere hediye etmekten çok hoşlandığım Gündeste bulunması çok zor kitaplar arasına girdi.
İlk baskısı 1986’da yapılan, sonra yanılmıyorsam 1990’da ikinci kez yayınlanan kitabın yeni baskılarını yapmıyordu kendince bir nedenden Ferhan Abi.
GAZETEDEN ÇIK MEKTUP
Fakat böylesi bir kıtlık yaşamamıştık. Sahaf arkadaşlar Galatasaray Liseli bir öğrencinin büyün kopyaları topladığını söyleyince gazeteden o öğrenciye açık mektup yayınlamıştım.
Sağ olsun, buldu beni, Çiçek Pasajı’nda buluştuk ve elindeki kopyalardan birini benimle paylaşmaya razı oldu... Kıyamadığım ilk baskıyı korumak için hep Gündeste yedekli gezmiş biri olarak kitapla böyle “Varsayalım İsmailsel” bir bağım oluştuğu için ayrıca sevinmiştim.
Gündeste yakın geçmişte yeniden basıldı, hatta yıllarca beklenen Gecedeste, Dündeste, Derdeste de geldi.
Ama ‘Gündeste’nin yeri hiç değişmedi.
Ferhan Şensoy usta bir yazar, oyuncu, yönetmendir elbette fakat ilk gençlik yıllarımda Gündeste üzerinden bir hayat ustası olmuştu benim için. Yalnız değildim elbette, zaman içinde bunu onaylayan başka arkadaşlarım da oldu.
Ölüm haberini aldığımda ve içimi tarif etmekte güçlük çektiğim derinlikte bir hüzün kapladığında da elim bir nevi hayat rehberi olarak da kullandığım kitaba uzandı.
Arasında 30 küsur sene önce koyduğum küçük kâğıt parçaları bulunan eski dostta rastgele açılan sayfa, 1980’lerin Rumeli Hisarı’nda, Ali Baba’da kahve masasında edebiyat ve ‘rakınrol’ dövdüğümüz günlerde ezbere alınmış satırları sundu:
“emirgan’da sarıyer’de istinye’de ve karadeniz’de
her bir yerinde boğazın ilk nargileyi biz yakmışız
kazancı yokuşunun tüm taşları bilir bizi
bizi yağmurlar bilir öncelikle
agora’yı biz açar biz kapatırız...”
‘OLUR OLMAZ GÜLÜYORDUK’
Hayat rehberinin sayfaları arasında tam da o yıllardaki halimiz diye düşündüğümüz şu satırları ilk okuduğumuzdaki eşsiz coşkuyu burnumun direği sızlayarak hatırladım:
“elmadağ’da yürüyorduk
olur olmaz gülüyorduk
elimizde stendhal
yaş onyedi
rimbaud gibi seviyorduk.”
Bu kadar naif, bu kadar basit, bu kadar hakiki...
‘SAVURGANLIK EN KIRAL’
Kendimize Ferhan Şensoy’u usta bellemişiz fakat ustamızın bundan haberi yok...
Öğrenci evimize mucize kabilinden üç kuruş girince o parayı hemen yememizi de ustamızın tavsiyesi gibi algılıyoruz:
“çok güzel şeyler bunlar hiç hesapta olmayan hesapsızlık çok güzel savurganlık en kıral...”
Hep karışık kafalarla Beyoğlu sokaklarını arşınlarken kulağımıza küpe olmuş satırlar beliriyor altyazı olarak:
“boris vian diyor ki
yalnızlıktır dinimiz
örneğin bir trenden
istediğiniz yerde ininiz...”
‘GÜNAYDIN LAN YAŞAMAK’
Moda’daki öğrenci evinin duvarında, Lermontov’un Düşünce şiirinin daktilo edilmiş halinin yanında, Oğuz Atay’ın çerçevelettiğimiz fotoğrafının yamacında duran ve motivasyondan çok tembelliğe bahane amaçlı tekrarladığımız satırlar:
“nebatat inceden ürpermektedir
günaydın bulaşıklar ve mutfak
günaydın lan yaşamak...”
Ferhan Şensoy’un gidişini kabullenmek, sindirmek kolay olmayacak...
1985’in mayıs ayında, “12481” gününü “destelediği” kitabını bağlayan son sayfayı Beyoğlu’nda bir taburede tekrarlayacağım bugün onun için.
Veda değil, ruhunu Beyoğlu’na onun sesiyle üflemek için:
“kaatil cinayet barında
içiyorum viskileri artık bana yasakken
zıvanadan çıkmışım
yaşamaya küskünüm
şimdi ölsem ne güzel
hiç kimseye borcum yok
sanki şair değilim
şimdi ölsem çok güzel
hiçbir şeyden suçluyum
kaatil cinayet barında...”
Elveda Ferhan Abi, sen müthiş bir adamdın...
Paylaş