Fön makinesinin takibindeyiz

SICAK... Öyle sıcak ki; sanki bir fön makinesinin takibindeyiz. Sanırsın Hasanpaşa Fırını’nın kapağı düşmüş, sıcağı da inatçı çıkmış bizi bulmuş, hababam eskitiyor bünyeyi.

Evdeki bitkilerin yapraklarını sulamak için aldığım su püskürtme cihazı bir süredir en kıymetli hazinem. Bir ara ip bağlayıp boynuma asmayı, böylece dışarı çıkarken de bu güzide zımbırtıdan hiç ayrılmadan yaşamayı düşündüm. Ama denedim, bağlanmıyor.

Su püskürtme cihazının üçte ikisi soğuk suyla, kalan bölümü de buzla doldurduktan sonra kullanıma hazır hale getiriyorum. Pencereye yaklaşıyor, şu sıralar en büyük düşmanım gibi gördüğüm güneşe doğru bakıyorum ve ‘Yenemeyeceksin beni kalpsiz gök cismi! Birbirinden şirin 9 gezegenden oluşan sistemimiz senin adını taşıyor, kabul! Ama bu durum gezegenimizi kavurma yetkisini vermez sana, aysberglere gelesice!’ dedikten sonra su püskürme cihazını itinayla yüzüme yaklaştırıp tetiği çekiyorum. Oh!..

***

Fakat böyle ilkel bir mücadele yöntemiyle ancak anı kurtarabiliyorsunuz. Evi boşaltıp, pılıyı pırtıyı toplayıp iglo’ya (Eskimo olmak vardı ama o hayat da çekilmez; kızak ayrı dert, köpekler ayrı dert) taşınacak halimiz de yok.

O zaman ne yapıyoruz, mümkün mertebe klimalı ortam arayışına giriyoruz.

Önceki gün mahalle kahvesine girdiğimde eşe dosta bile selam vermeden, ‘N’aber güzelim?’ diyerek yekten klimaya sarıldım mesela. Personel bizi ayırmaya çalışırken ‘Ama ben onu seviyorum’ diye bağırmışım. Sıcaktı, hatırlamıyorum tabii ben böyle bir şey.

Ama doğru olabilir. Çünkü benzer bir anormalliği, komşuyla birlikte buzdolabının kapısını açıp karşısına kurulup kağıt oynayarak yapmışlığımız var.

Faydası oldu mu peki? Umduğumuz performansı elde edemedik. Komşu, kafayı buzluğa sokmanın çok iyi geldiğini söyledi ama o sırada kendisini dışarıdan görme imkanına sahip tek kişi bendim ve hayatımda bundan daha saçma bir şey görmemiştim.

Yok ya, aslında düşündüm de, vantilatörün önüne buz kalıplarını dizerek klima etkisi yaratabileceğimizi düşünmemiz de saçmaydı. Bence etkili oldu ama komşu sadece eldeki buzdan olduğumuzu söylüyor.

***

Sıcakla mücadele için bu kadar abuklukla uğraşacağımıza klima taktırmak da mümkün tabii. Ama klasik klima geyiği cümlelerinden birinde de belirtildiği üzere ‘İstanbul’un sıcağı kaç gün ki? Masrafa değmez...’

Aslında değer de, uğraşmıyor insan. Klima almak için dışarı çıkmak gerekecek. Dışarıda güneş var. Güneş şu an itibariyle bir numaralı tehdit unsuru. Bir de klimayı bağlarlarken matkap zırıltısı çekeceksin bu sıcakta... Bak nasıl vazgeçiyor insan bir anda, nasıl soğuyor...

***

Belki serinletir umuduyla kar manzaralı bir film seçmişim, ‘Fargo’yu seyrediyorum. Ama seyrettiğim yer biraz tuhaf. Evde esen tek nokta mutfakla tuvaletin arasında bir yerde. Koltuğu oraya çekmişim, televizyonu da çevirmişim. Cezalı gibi duruyorum biraz ama olsun.

Hain güneş başka diyarları kavurmak üzere çekmiş gitmiş ama etkisi hálá hissediliyor. Kapı çalıyor, gelen komşu; sinirlerinin bozulduğu ses tonundan anlaşılıyor.

‘Ocakbaşına gidelim mi?’ diye soruyor. Bu sıcakta ocakbaşı! Canına kastetmek gibi bir şey.

‘İyi misin?’ diyorum, ‘İyiyim’ diyor heyecanla ve devam ediyor: ‘Çözdüm işi. Bütün mesele vücudun hararetini, dışarıyla dengelemekte. Acılı kebap yersek gövdedeki ısıyı artırır, böylece dışarıyla denk hale geliriz. Bu kadar Adanalı yanılmış olamaz ya!’

Su püskürtme cihazımı şefkatle komşuya çeviriyor, bir miktar ıslatıyorum ve omzuna vurarak ‘Geçecek kardeşim, önümüz Eylül... Sonra ver elini Ekim, Kasım, Aralık...’ diyorum.
Yazarın Tüm Yazıları