Televizyonu açtım, Hasan Şaş "Ben gidiyorum" diyor... "Ben de maçtan çıkıp eve geldim, aklım hala yerine oturmadı; Hasan da biraz dinlensin önce..." dedim ama tadım da kaçtı tabii.
O sırada ekranda beliren altyazı dikkatimi çekti: "Milli Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim, İsviçre dönüşü ayağının tozuyla Maraton’da!.."
İyi, güzel, sevindim.
Daha sonra altyazıda "Şu anda havada olan Milli Takımlar Teknik Direktörü, iner inmez Maraton’a katılacak..."
Baktım hadise "Fatih Hoca Alpler’i aştı, Maraton’a geliyor... Fatih Hoca Bulgar hava sahasını terk ederken kendisini Türk F-16’ları karşıladı; malumunuz, hoca zaten Maraton’a geliyor..." noktasına doğru sürüklenmekte.
Son olarak "Fatih Hoca geldi, pasaport kontrolünde" türü bir şey gördüğümde "Bu iş hocanın free shop alışverişine uzar, ben bir nefes alayım" diyerek başka kanallara yöneldim.
Bravo Delgado
TOP çizgiyi geçince her şey değişir. Kimini üzer, kimini sevindirir fakat en "dandik" gol bile güzeldir.
Kimse beğenmese, atan beğenir.
Fakat golün de "çok güzeli" var tabii. Mesela bu hafta Delgado’nun attığı gol. Topu alışı, düzeltişi, bu arada kaleye
şöyle bir bakışı müthiş.
Etrafında oluşan boşlukta istediği pozisyonu aldıktan sonra sağ ayağıyla yaptığı büyülü vuruş da öyle...
Çaykur Rizespor’un çok başarılı bir maç çıkaran kalecisini çaresiz bırakan ve Beşiktaş taraftarının uzun süre hatırlayacağı bir gol olacağına eminim.
Sıra Ertuğrul Sağlam’a geldi galiba
ERTUĞRUL Sağlam iyi bir futbolcuydu, iyi bir teknik direktör oldu. Kayserispor’daki yükselişi sırasında modern bir Anadolu efsanesinin izleri vardı: "UEFA’nın resmi dergisinde ’Geleceği parlak genç teknik direktörler arasında’ adı var..." cümlesi hızla yayıldı.
Ertuğrul Sağlam’ın ağırbaşlı, efendi ve sakin bir insan olması da hanesine artı yazıldı. Bütün bunlar bir kenara, Kayseri’de müthiş bir takım kurdu ve "İyi hoca" diyenleri utandırmayacağını gösterdi.
* * *
Beşiktaş’ın başına gelmesi; Abdullah Avcı, Bülent Korkmaz gibi sayıları artan genç hocalara umut bağlayan benim gibileri çok sevindirdi.
Ancak büyük kulübün kavgası da büyük oluyor. Sağlam da kendinden önceki hocalar gibi kendisini bir itiş kakış ortamında işini yapmaya çalışırken buldu.
Ancak bu itiş kakıştan ve neticelerinden zaten sıtkı sıyrılmış olan Beşiktaş taraftarı bu kez hocaya sahip çıktı.
Ertuğrul Sağlam’ın elini
daha fazla güçlendirebilecek başka bir destek daha olamazdı.
* * *
Böyle durumlarda yekten hocayı yiyen ve açlığını bastıran sistemin ezberi bozuldu haliyle.
Hoca gitmiyorsa 1-2 yönetici gider, federasyona ve hakemlere şöyle bir yüklenilir, "Kulüp Başkan ve Yöneticileri İçin Hamasi Nutuklar" kitabından birkaç sayfa yüksek sesle okunur...
Olmadı futbolcu gider canım 7-8 tane. Beşiktaş’ın kaç futbolcu alıp yolladığını takip eden kaldıysa, onlar ilgilensin bu işle...
* * *
Ertuğrul Sağlam belki de bu yıpratıcı ortamda futbol dışında her şeyle uğraşmak zorunda kaldığından ışıltısını hızla kaybetti.
Meşhur "PAF açıklaması" sırasında karizması biraz sallanmıştı ama o toparlanır...
Ancak bir an önce "Hoca" kimliğini gösterecek bir şeyler yapmalı Ertuğrul Sağlam. Yoksa malum, sistem çıkış bulamayınca ilk aklına gelene er geç geri döner. Bu kez arkasında tribün olur mu onu bilemeyiz. Yazık olur...