En boş günümüz böyle olsun

Riko’yla Galatasaray’dan Tünel istikametine doğru ilerlemekteyiz. Acele davranmamızı gerektirecek bir durum yok fakat eleman içine cin kaçmış gibi manasız bir sürat içinde.

Ben de hızlı yürürüm, bu sebepten yürüyüşe çıkarken yanımda kimse istemem filan, fakat bunun durumu iyice tuhaf.

"Nedir birader? Bilmediğim bir heyecan kasırgası mı yaşıyorsun?" dedim, "Yok ya, bir an önce yürüyelim de bitsin şu yol. Nefret ediyorum şu kaldırım operasyonundan. Dikkat greyder!" cevabı geldi.

"Merhaba greyder kardeş, uğurlar ola!" deyip yola devam ettik. Trafiğe kapalı bir caddede greyder altında kalma riski üzerine konuşurken Tünel Meydanı’na ulaştık.

Maksadımız Tünel’le aşağı inip "yayaspor" olarak Tarihi Yarımada’ya ulaşmak. Klasik turumuzu yapacağız işte.

Tek derdimiz "Subaşı mı, Beceren mi?" sorusunun cevabını bulabilmek. Ya Kapalıçarşı’nın Nuruosmaniye tarafındaki esnaf lokantasına, yani Subaşı’na gidip akli dengemizi tamamen yitirene kadar yemek yiyeceğiz ya da aynı işlemi Sirkeci’deki Beceren Köftecisi’nde yapacağız.

*

Ben yine dört gündür evden çıkmadığım için daralmışım. Yol olsun yürüyelim istiyorum. Bu sebepten Subaşı’nda karar kılıyoruz.

Fakat hayat çalışmadığımız yerden soruyor; zır telefon Topesto arıyor... "N’apıyonuz birader?" diyerek.

O da tahminimce evde bir haftayı doldurmuş vaziyette. Fakat elemanın çıkası yok yine de. "Bana gelsenize işte..." diyor.

"Dönüşte gelelim" diyoruz fakat arkadaş ne kadar sıkıldığına şu cümleyle açıklık getirince rotayı değiştiriyoruz: "Televizyonda artistik buz patenciler var, şok güzel; şok şok güzel..."

Artistik buz pateniyle alacak verecek davamız yok fakat pek sıcak baktığımız bir spor hadisesi de değil.

Eleman kapıyı açar açmaz televizyona bakıyoruz, evet hakikaten böyle bir işe kalkışmış.

"Ver bakalım uzaktan komutanı; sen bir yüzünü yıka açılırsın" diyerek duruma el koyuyoruz.

*

Yemek planlarımız yattığı için, yolda parayı simit ve eski kaşara bağlama kararı almışız. Bir de çay koyup zamana geniş olarak yayılma pozisyonuna geçiyoruz.

Çaydanlığın "Usta ben kaynadım, bak ıslık bile çalabiliyorum" dediği anda dünya üzerinde sadece Topesto’nun evinde bulunan iğrenç zil çalıyor: "Zimini mini mi, zimini mini mi..."

Gelen, Topesto’nun kuzeni "Kontak Melahat..." Kızın adı Melahat değil. Fakat eski bir Türk filmi seyrederken bu isme çok gülmüş, takacak insan ararken de Topesto’nun kuzeninde karar kılmıştık.

Biz onu çok severiz, o da bizi fakat bu birbirimizi seviyormuşuz gibi yapacağımız manasına gelmiyor.

"Ay bunlar da buradaymış" dedi bizi görür görmez.

Yekten çizmelerine takıldık tabii. "Arızacan, hayvanı direkt ayağına geçirseymişsin bari" dedik.

"İlkelsiniz oooolum siz... Çok moda bunlar" dedi.

Kıyafetiyle ilgili her yorumumuza bu cevabı verir zaten, kendisini bu yönde geliştiremedi...

Riko çizmelere bakıp "Kımıldıyo hayvan" dedi gülerek... Dil pabuç gibi tabii "Sen de kımıldıyorsun..." cevabı geldi.

"Bavulda ne var?" dedik çantasını göstererek. Ve tahmin edin ne dedi: "İlkelsiniz ooolum siz... Çok moda bunlar."

"Paraya sıkıştık galiba?" dedim.

Topesto’yu göstererek "Sanki bunda para var da... Geçen hafta hastaydı. Telefonda ’İyiyim’ diyor ama annem ’Git bi bak bakalım’ dedi. Yoksa hiç meraklı değilim, arkadaşlarımla buluşucam" dedi.

"Hasta mıydın sen ya?" dedik, "Ha yok mühim bir şey kafayı vurdum" dedi.

"?.."

"Kafayı vurdum oğlum, alnıma baksanıza" dedi

Saçlar kapattığı için fark edememişiz. Kafa hakikaten bir karıncanın sepet bağlamak suretiyle seyahate çıkabileceği bir balona dönmüş.

"Nasıl oldu?" dedik.

"Yemek yaparken oldu" diyerek iyice şaşırttı. Çünkü elemanın mutfağında, yemek yapmak adına temsili olarak bir tencere bulunur. Son olarak dört yıl kadar önce makarna pişirdiğini söyler ama biz inanmayız. Sadece çay ve kahve üretilen, bir de yakın çevreden eve servis yapan restoranların magnetlerini sergilediği buzdolabı bulunan minimal bir mutfaktır...

"Eeeee, anlat bakalım heyecanlı olacak galiba" dedik...

"Bulaşık yıkıyordum. Lavabonun üstündeki dolap kapağını açtım bardakları koymak için. O sırada havluyu yere düşürdüm. Havluyu almak için eğildiğimde cep telefonu çaldı. Kıpraşma pozisyonunda kıç cebinde bırakmışım; şöyle bir titreyip ayağa fırladım. Fırlamamla beraber kafa, dolabın köşesiyle bütünleşti..."

"Geçmiş olsun, ne yaptın?"

"Ne yapacağım, arayan zaten buymuş (Kontak Melahat’ı gösteriyor) çarpmanın etkisi bunun duyduğu gürültüye cevaben attığı çığlık yüzünden daha da arttı. Bütün sülaleye söylemiş ’Kafayı yarıyordu galiba’ diye... Kolumu kırdığımda bu kadar insan aramamıştı..."

Riko bu noktada "Güzel şişmiş ama" dedi, bu cümleye güldük ve simit-kaşar-çay üçlüsüne yoğunlaştık.

Kontak Melahat "Bunu mu seyrediyorsunuz hakikaten?" dedi.

O esnada Mehmet Ali Erbil’in programında tombul ikizler, tikli vatandaş ve Ces, yarışmacıyla birlikte (Böyle duyuyoruz sürekli, adını sanını bilemiyoruz) göbek atıyordu.

"Ne var, bu da çok moda" dedik.

"Sizin kadar sıkıcı insanlar görmedim" dedi bavulunu savurarak ayağa kalkarken.

Kapıdan çıkarken döndü ve "Yılbaşında ne yapıyorsunuz diye sormuyorum bile, kimde toplanıyorsunuz?.."

"Bende herhalde" dedim.

"Boş işlerle uğraşıyorsunuz ve çok sıkıcısınız, biliyorsunuz di mi?" dedi

"En boş günümüz böyle olsun" diyerek yolcu ettik.

"Şimdi ne yapıyoruz?" dedi Riko.

"Duruyoruz ya işte..." dedi Topesto.

"Ha, güzel hakikaten" dedi ve devam etti "Alex’in kafaya yıldız yaptırdığı reklam var ya..."

"Eee?..."

Tehlikeli alakalar

Aslında kimsenin gönül işine karışmam. Karışana da lüzumsuz insan gözüyle bakarım.

Ancak gelecek kuşakları düşünerek önüne geçilmesi gereken bir ilişki söz konusu.

"Karanlıklar Prensi" Ozzy Osbourne’un oğlu Jack ile iki yıl gibi kısa bir sürede insanlığı dört adet "American Songbook" yayınlayarak tedirgin eden Rod Stewart’ın kızı Kimberly Stewart bir süredir birlikte.

Ozzy Baba bir tanedir o ayrı. Fakat genetik açıdan evlatlarına pek parlak özellikler kazandırmadığını MTV’de yayınlanan "The Osbournes" adlı reality-show sayesinde biliyoruz.

MTV’de Aston Kutcher’ın yürüttüğü "yıldız işletme" programında Jack Osbourne’un düştüğü durum da malum.

Bilmeyenler için söyleyeyim.

Eleman MTV’ye çağrılıyor görüşme için.

Kapıda madiden bir güvenlikçi duruyor; işletme ekibinden.

"Birader ötüyorsun" diyerek Jack’i defalarca metal dedektöründen geçirdikten sonra, "Soyun bakalım yumurcak" diyor ve kardeşimiz de otoriteye itaat ediyor.

Donuyla kalana kadar...

Bu ilişki yetişmekte olan kuşaklar açısından kalıcı hasar yaratabilir.

Durumun vahametini anlatabilmek için genç sevgililerin hediye anlayışını aktarayım.

Kimberly, göğüslerine taktırdığı protezleri çıkarttırıp "Seni göğüs nahiyemden bir parça gibi seviyorum" diyerek sevgilisine hediye etmiş.

Jack Osbourne da, "Aaaaa, imzala bunları manitaların sultanı!" demiş.

Kimberly de imzalayıp vermiş sevdiceğine protezlerini.

O da çerçeveletip duvarına asmış...

Tedirginim...
Yazarın Tüm Yazıları