Paylaş
1870’ten sonra İstiklal Caddesi dediğimiz, Grande Rue de Pera ve Cadde-i Kebir de denmiş olan “Beyoğlu’nun belkemiği” cadde bu yangından sonra bugün bildiğimiz haline doğru evrilmeye başlar.
Geçen yüzyılın başında Skating Palace adıyla nam salmış bir buz pateni pisti var Beyoğlu’nda.
Daha önce de yazmıştım, önce Cinema Ottoman oluyor, 1924’te de yıllarca anılacağı ismiyle Melek Sineması...
Ben Emek olarak tanıyıp sevenlerdenim.
*
Yenilemek, güncellemek, el değiştirme yöntemiyle değer kazandırmak gibi söylerken güzel fakat sonuçları her zaman güzel olmayan uygulamalar ve zihniyetin kapı dışarı etmek istediği mekânlardan.
Senaryo sağlam, hedef belli, bahaneler oluşmuş/oluşturulmuş, gerekçeler sağlamlaştırılmış...
Emek’in “hatırladığımız haliyle kalmasına” izin vermeyecekler.
Karşı çıkan yok mu?
Çokuz.
Direniş var, nöbet var, Atilla Dorsay’ın “Kazma vurulduğu gün gazeteciliği bırakırım” yazısı var.
Bunların yeterli olmayabileceğini çeşitli yıkımlarda, kapanmalarda, yangınlarda, yenilemelerde çok yaşadık ama yine de umutsuz değiliz.
*
Dünkü Milliyet’te Nil Kural sağ olsun, harika bir haber derlemişti: “Dünya ‘Emek’ine sahip çıkıyor.”
Nasıl sahip çıkılıyor Emek’e dünyada?
Berlin’de Friedrichstadt-Palast 1867’den beri ayakta. Savaş’ta zarar gördü, Belediye sahip çıktı, yılda sadece 10 gün Berlin Film Festivali için kapıları açılıyor.
Paris’in en büyük sinema salonu Le Grand Rex 1932’de açılmış. Konser ve gala geceleri için kullanılıyor genellikle. 1982’de Kültür Bakanlığı tarihi anıt kapsamına aldı.
Amsterdam’daki Tuchinski, 1902’den beri açık. Aylık programla duyurulan sinema klasikleri gösteriliyor.
Madrid, Londra, Moskova...
Adını İstanbul’un yanına yazacak güzellikte şehirlerin hepsinde 1 (yazıyla bir) tane böyle salon bulunuyor.
Şehrin hafızası, anılarının çatısı olarak.
Şan olsun diye, sevildiği için yaşatılıyor bazı salonlar, en azından 1 (yazıyla bir) tanesi...
*
Benim Beyoğlu sinemalarımın tamamı (Elhamra, Rüya, Fitaş, Dünya, Sinepop, Lale, Saray vb.) ya kapandı, ya satıldı ya da yandı bitti kül oldu.
Ayakta kalanlar kendi içlerinde minik salonlara bölünenler ve F Tipi Sinema’ya geçiş yapanlar oldu.
Elimizde sadece Emek kaldı.
Uzun süredir kapalı Emek.
Planlanan uygulamaların ardından AVM’de cep sineması olarak, tabela olarak yaşama ihtimali var.
Beyoğlu’nda örneklerini görmeye başladığımız “höst-modern” bir AVM girişimi mi olur, han mı hamam mı olur bilemiyoruz şimdilik.
Bildiğimiz tek şey “hatırladığımız Emek” olmayacak.
*
Şehirleri öldürmek için tamamını yıkmak gerekmez.
Bazen Emek gibi bir binayı kaldırırsın, çatısındaki anıları uçurursun, şehrin hafızasından kıymetli bir parçayı öldürürsün.
Bir sinemayı yaşatamıyorsak, plan yapmaktan kafadaki tilkilerin kuyruğu birbirine düğümlenmişken şöyle bir durup düşünmek lazım.
Niçin ellememeyi, sevenlerine emanet etmeyi düşünmüyorsunuz?
Niye AKM gibi bir hayalete dönmesine seyirci kalıyorsunuz?
Nedir bir sinemayı sadece restore edip olduğu gibi korumanın suçu, günahı, maliyeti?
Kaç para kazanılacak oradan?
Her işi düzelttik bir Emek mi eksik kaldı?
Değer mi?
Paylaş