El Chupacabras ve Van Gölü Canavarı

Bir süre önce El Chupacabras, yani "Keçi Emen" hakkında bir belgesel seyrettim.

El Chupacabras, telaffuz etmesi çok güzel olan (El Çupakavras gibi okuyorlar), bunun dışında tümüyle zırva bir hadise.

Hemen konuya geçeyim.

1994’te Porto Riko’da başlayan ve iki yıl içinde Şili, Nikaragua gibi ülkelere de sıçrayan bir şehir efsanesi El Chupacabras.

Dilimize "Keçi emen" veya "Keçi emici" olarak çevrilen bu İspanyolca isim, pek çok kişinin kuyruklu yalanlarla gördüğünü iddia etse de hiç yaşamamış bir canlıya ait.

Hikaye tam olarak nasıl başladı bilinmiyor. Fakat büyük ihtimalle, çiftçi bir arkadaşın keçilerinden birinin tuhaf bir şekilde ölü bulunmasıyla başlıyor.

Keçi hakikaten tuhaf bir şekilde ölmüş. Vücudunda çok temiz, bir cerrahın yapabileceği kadar özenli bir kesik var. Ayrıca (İğrençleşecek konu, dikkat!) üreme organları, gözleri yenmiş.

Çiftçi keçiyi kaybetmek yetmezmiş gibi bir de keçileri kaçırmak riskiyle karşı karşıya kalıyor. Çünkü bilindik herhangi bir hayvanın keçiyi böyle öldürmesi mümkün değil.

Haber kulaktan kulağa yayılıyor, medya hemencecik "El Chupacabras" adını buluyor meçhul katile.

Önceleri "Zırva canım, zırvanın daniskası hem de" diyor yetkililer. Fakat "Keçi emen" hadiseleri de, efsanesi de büyük bir hızla yayılıyor.

Bunun üzerine uzmanlar devreye giriyor. Çünkü görgü tanıkları tuhaf bir yaratıkla karşılaştıklarını söylüyor, adamın biri çıkıp "Ahan da ayak izini buldum şerefsiz tosbağanın!" diyor, medya konuyu sürekli gündemde tutuyor ve bir panik oluşmaya başlıyor.

Ancak ortalıkta El Chupacabras’ın canlısı, ölüsü filan yok.

Tabii bu arada bazı uyanıklar hemen tişörtünü, kahve fincanını, özel turlarını filan düzenleyerek güzel bir tezgah oluşturuyorlar ve para basıyorlar.

Belgeselde, Keçi Emen diye bir canlı bulunmadığı bilimsel olarak net bir şekilde kanıtlanıyor. Temiz kesikleri sineklerin yaptığı (Böyle bir durum var hakikaten. Sadece açık bir yara bulmaları yeterli oluyor cesette) öne sürülüyor. Sonra bir başka bilim adamı çıkıyor ve bu işin başıboş köpekler tarafından yapılabileceğini belirtiyor.

Halkın tepkisi ise sert oluyor. Çünkü kimse mantıklı açıklama istemiyor, herkes El Chupacabras’a inanmak istiyor. Hatta "El Chupacabras uzaylıdır" diyenlere "Eğer olmayan canavarınızın uzaydan geldiğine inanıyorsanız, sakalıma göbeğime bakmayın ben de aslında Brezilyalı top model Shirley Malmann’ım. Çok alımlıyım!" gibilerden cevap veren bir bilim adamı ölümle tehdit ediliyor.

Bir çiftçi El Chupacabras’ı vurduğunu açıklıyor. Uzmanlar vurduğu hayvandan kalanları inceliyor ve bunun da bir köpek olduğunu duyuruyor.

*

1994-1996 yılları arasında Latin Amerika’da yaşanan El Chupacabras çılgınlığı bir ticari ürün olarak varlığını sürdürmekte.

Kulağa hoş gelse de üzerinde "Keçi Emen" yazan bir tişörtle gezmek pek iyi bir fikir değil. Yine de severek giyerdim tişörtünü herhalde.

Olsa, Van Gölü Canavarı’nın tişörtünü de giyerdim. Harbiden, n’oldu bizim canavar ya? Bakın millet sineği, köpeği boyayıp canavar diye yutturuyor; üstünden de balya balya para yapıyor.

Uyanık birkaç Vanlı vatandaş, Van Gölü Canavarı’nı yeniden gazlasa ya. Biraz para da kazanırlar. Hem ben Sakallı Bebek olsun, Van Gölü Canavarı olsun, böyle zırvalıkları seviyorum. Eğlenmiş oluruz milletçe...

Çüş-oha-bu ne be abi! dedirten hediyeler

Katalog alışverişi bizde gelişmemiş bir sistem. Tüketicinin aklını başından almak, mantığını çöpe atmak ve saçma sapan ne varsa satmak üzerine kurulmuş bu sistemi Amerikalılar çok sever.

Asker arkadaşım Çavuş Gibson (Espri yapmıyorum. Askerliğimin bir bölümünü NATO’da yapmıştım. Mesai arkadaşım da Tampa’nın bağrından kopup gelen Gibson’dı) katalog bağımlısıydı.

14 saat süren gece nöbeti (Bilgisayar başında oturuyorduk) boyunca kütük gibi bir katalogla uğraşırdı. Amerika’daki sevdiklerine abuk subuk ne kadar hediye varsa yollardı.

"Gibo, canım kardeşim; maymunu olmuşsun katalog sisteminin. Kol saatinin ıslık çalabileninden etkilenmen ve hemen satın alman filan üzüyor beni be usta" derdim ama tınmazdı.

Neyse yahu, bu sene "beş günde üç farklı eyalet" şeklinde bir Amerika seyahatine çıkmıştım. Nashville-Chicago arasında uçarken koltuğa bırakılan SkyMall kataloğunu incelemeye başladım.

İncelemenin beşinci dakikasında insanlığın sonunun pek iyi olmayacağını anlamıştım.

Bu kadar zırva şeyi üreten ve satmayı başaran insanların bulunması ticari açıdan büyük başarı ama alanlar ne yapıyordur o objeleri bilemeyeceğim.

Bayram ve yılbaşı arifesinde hediye çılgınlığı tavan yapmışken, o katalogdan seçtiğim birkaç zırvayı sizinle paylaşayım... Madde sonlarında parantez içinde dolar olarak değerini de yazıyorum. İsteyenler www.skymall.com’a girip daha tuhaf ürünler de bulabiliyor tabii.

DÜNYANIN EN BÜYÜK BULMACASI: 91 bin kareden oluşan bu bulmacayla duvarı kaplıyorsunuz. Evinin bir duvarını kare bulmaca yapmayı göze alan kişi 28 bin soruyu cevaplamak durumunda. Bitirene direkt deli gömleği giydiriyorlardır herhalde. ($ 29.95)

KEDİ-KÖPEK MERDİVENİ: Evdeki dostlarınızın kanepeye çıkabilmesi için yapılmış dekoratif bir merdiven. Üç basamaklısı da var altı basamaklısı da. Dünyadaki her şeyi satın almış biri için bile saçma bence ama demek satılıyor. ($ 79.95-149.95)

GOLF TOPU RADARI: Elinin ayarı kaçan golf oyuncuları için tasarlanmış bir alet. Topu dağa taşa vurduğunuzda alet "Bip!.. Bip!.." şeklinde size yol gösteriyor. Golf oynayanlar için pratik gibi gözükebilir ama kardeşim alet neredeyse 600 YTL! ($ 349.95)

MANGAL DAMGASI: Western filmlerde görürüz, kovboy sığırı yatırır ve çiftliğinin veya kendisinin inisyalini taşıyan bir damgayı coz diye vurur. Bu mangal damgası ise daha kişisel bir hikaye. Evde mangal yapıyorsunuz diyelim. Servis yapmadan önce çıkarıyorsunuz mangal damgasını, çakıyorsunuz etin üstüne adınızı. Süper saçma ama eğlence faktörü var yine de. ($ 89.95)

KİŞİSEL ALKOLMETRE: Trafik polisinin alkol muayenesinde kullandığı aletin aynısı. Eğer o aletten kendisi için almayı düşünüyorsa bir insan, işi zaten bitmiştir. Hakikaten niye alır insan böyle bir alet ya? "Bilmiyor musun içtiğini kardeşim sen?" derler adama. ($ 99.95)

KIPRAŞAN ALARM: Uykusu ağır olanlar, alarmı kapatıp -çok affedersiniz- poposundaki pire balosuna geri dönenler için tasarlanmış. Alarmı kuruyorsunuz, sonra aletle birlikte gelen küçük bir kutuyu da yatağa yerleştiriyorsunuz. Sese ve gürültüye tepki vermeseniz de, alet sizi yattığınız yerde dürtüyor. İnsan parçalamaya doyamaz bu alarmı. ($ 59.95)

ROBOT ŞEMPANZE: Gerçek boyda bir şempanze robotu. Gülebiliyor, heyecanlanabiliyor, meraklanabiliyor ve korkabiliyor. İyi de bütün bunlardan bana ne... Evde bir robot şempanzeyle oturmak ne acayip bir şeydir. Cani Bebek Chucky gibi canlanma ihtimali iyice kıllandırıcı. ($ 149.95)

Ele Güne Karşı

MFÖ’nün "Ele Güne Karşı" albümü çıktığında çocuk irisi bir tiptim.

Harçlıklarımdan biriktirdiğim parayla gittiğim ilk konser de MFÖ konseriydi. Şan Tiyatrosu’nda, Johnny Logan ve MFÖ konseri... Ama ilk konserim değildi. The Marmara’nın altındaki Vakkorama’da bir Egzotik Band konseriydi ilki. Ne güzel gruptu...

İlk gençlik, sevilen ilk Türkçe albüm. Yeşil Giresunlu’nun efsane prodüktörlüğü, efsane bir grup ve efsane şarkılar.

"Hayatımın soundtrack"ini yapmak durumunda kalsam, "Ele Güne Karşı" baştan sona, her şarkısıyla o soundtrack’te yerini alır.

Mazhar Alanson’un girdiği saçma polemiklere gözümüzü, kulağımızı kapatmamızı sağlayan albüm. O şarkıları yazan Mazhar’ı, Fuat’ı ve Özkan’ı öyle sevmişiz işte... Sözleri hayatımızı anlamlandırmış, her şeyiyle mükemmel tek Türkçe albüm...

Şimdi "Ele Güne Karşı" yeniden yayınlandı.

Bunun sebebi de albümün 25 yaşına basmış olması.

O kahverengi kapaklı, her elimi uzatıp dinlediğimde hakkını verdiğim albüm çıkalı 25 yıl olmuş ha?

Tekrar dinleyin, tekrar dinleyin, tekrar dinleyin...
Yazarın Tüm Yazıları