Danimarka’dan Fenerbahçe-Galatasaray rekabetiyle ilgili program hazırlamak azminde bir televizyon ekibi geldi. Geleceklerini yaklaşık 1 ay önceden haber vermişler, konuyla ilgili görüşmek istemişlerdi.
17 Mayıs 2000’de Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da hayatının en mutlu gününü yaşamış bir Galatasaraylı olarak "Buyrun gelin cancağızlarım; Tivoli’ye, Küçük Deniz Kızı heykeline ve tabii Parken Stadı’na selamlarımı iletin" demiştim.
*
Danimarkalı Coakim Abi (Joachim) ve ekibi eve vardıklarında "Koli Teşhis ve Otopsi" çalışmalarına devam etmekteydim.
Kapıyı elimde maket bıçağı ile açmam "Kanlı Derbi" efsanesinin peşinde İstanbul’a gelen tayfayı biraz tedirgin etti tabii.
"Henüz kahve veya çaya ulaşabilmiş değilim gençlik. İsteyene aysti veya kola verebilirim. Bir de nane likörü şişesi çıktı fakat pek tavsiye etmem sabah sabah..." dedim.
Ecnebi televizyon ekibine mahcup olmamak için salonda Hollywood Stüdyoları’nın "Western Dekorlu Mahalleleri"ni andıran bazı önlemler almıştım.
O mahallelerde binaların sadece ön yüzleri vardır, arkaları boştur ya... Benim ev de o hesap.
Tamamen durumu idare edecek şekilde, salonu merkez alacak şekilde kurgulamışım hayatı.
Müzik seti ve plaklar, iki koltuk, bir kanepe, rastgele doldurulmuş iki kitaplık, yeri muhakkak değişecek resim ve posterler, televizyon ve birkaç adet küçük lamba.
*
Kitaplığın üstünde hassas durumları ve hatıraları nedeniyle özel hizmet alan Pekos Bill ve Killing’ler, Oğuz Aral’ın hediyesi Jungle Jim ve Prince Valiant albümleri, sahaflardan topladığım/ tezgahlardan kurtardığım eski futbol/spor dergileri duruyor.
"Koleksiyoner misin?" diye soruyorlar, "Hayır, sanırım manyağım..." diye cevap veriyorum.
*
En üstte 11 Ekim 1951 tarihli İtalyan "Futbol ve Bisiklet" dergisi "Il Calcio e il Ciclismo Illustrato" durmakta.
Galatasaray’daki Aslıhan Pasajı’nda bulduğum bir tomar yabancı spor dergisinin içinden çıkmıştı.
En üstte durmasının nedeni güzelce çerçevelenip asılmayı beklemesi.
1950-1960 arası onlarca dergi içinden 11 Ekim 1951 tarihli olanı seçmemin elbette bir nedeni var.
Çünkü kapakta Lefter var!
*
Ordinaryüs Lefter (Eleftherios) Küçükandonyadis.
Fenerbahçe’nin ve Türk Futbolu’nun gerçek efsanelerinden Lefter.
"Ver Lefter’e, yazsın deftere" Lefter.
1951-1952’de Fiorentina’da, ertesi sezon da Fransa’nın Nice takımında oynayan Lefter, sonra Fenerbahçe’ye dönüp 1964’te neredeyse 40 yaşına kadar forma giyip 400’den fazla gol atmıştı.
Ben doğmadan yıllar önce futbolu bırakmış olsa da, efsanesiyle büyüdüğümüzden saygı ve sevgim büyüktür.
*
Lefter 7 Ekim 1951’de Fiorentina’nın Bologna’yı 3-0 yendiği maçta oynamış, belli ki müthiş oynamış ve fotoğrafını kapağa taşıtmış.
Kaleci panik halinde Lefter’in ayaklarındaki topa uzanıyor.
Bu pozisyonun devamını bilmiyoruz ama belli ki Lefter döktürmüş; takım arkadaşları Ekner ve Roosenburg’un gol atmalarını sağlamış.
O haftanın puan cetveline bakınca (ligin beşinci haftası bu arada) bu deplasman galibiyeti sayesinde 20 takım arasında 12’nci sıraya çıktığını görüyoruz Fiorentina’nın.
Hep Lefter sayesinde...
Öyle olmasa kapakta olur muydu Ordinaryüs Lefter Küçükandonyadis?
*
Ben dergiye dalıp gitmişken "Eski spor fotoğraflarının açıları çok sanatsal" tarzı bir geyik sürerken "Fenerbahçe ve Galatasaray arasındaki düşmanlığın sebebi ne?" sorusuyla röportaja başladık.
Düşmanlık mı?..
Hayır yahu, bu başka bir şey.
Aşk gibi, nefret gibi kuvvetli ama insanın ayrılamayacağı keskin bir his.
Nasıl anlatsam...
Lefter’in kulu kölesi olurum, Mahmut Uslu’ya ne diyeyim bilemem.
Benim gibi Metin Oktay’ı çok seven fakat mesela Sabri’yi sahada görünce kontrolden çıkan Fenerli de var.
Hem biz daha çokuz...
*
Neye niyet neye kısmet.
Halen Büyükada’da oturan 83 yaşındaki çınar Lefter Küçükandonyadis’e saygı sunmak için fırsat mı lazım?
Buyurun size fırsat...
Lefter’in Bologna Zaferi’nin 57’nci senesi.
Bir ay rötarımız var ama olsun, maksat ustayı anmak...