Dikkat, o sandalye gidiyor!

Başlıktaki cümleyi daha önce duymuşsanız...

a) Türk mobilyacılığının, sayısız dandik sandalye kurbanlarından biri de sizsiniz.

b) Hakikaten yürüyen bir sandalye görmüşsünüz, yüzünüzü yıkayın açılırsınız.

*

Konuya açıklık getireyim: Geçen hafta Topesto eve uğradı. Beraber dışarı çıkıp birtakım boş işlerle uğraşacağız.

Benim eve girer girmez, adettendir diye duran bir masa ve o masanın yanında durmaya çabalayan eski bir sandalyeyle karşılaşıyorsunuz.

Masayı, üstüne elimdekileri bırakmak için kullanıyorum, fakat sandalyeyle aramızdaki güven ilişkisi benim bir sabah "çanağı çömleği patlatmamla" neticelenen kaza sonrasında sarsılmıştı. Aramız iyi değil.

Kullanılmayan sandalye, arkanıza doğru yaslandığınızda sizi yere deviren türden; yani "giden" bir sandalye...

*

İlk olarak çocukken duyduğum bir uyarı cümlesiydi: "Yalnız arkana fazla yaslanma, o sandalye gidiyo!"

Hatta ilk duyduğum günü çok küçük olmama rağmen net bir şekilde hatırlıyorum: Komşumuz Zuhal Teyze, bu uyarı cümlesini duyduktan sonra elinde peynirli poğaçayla birlikte masanın ufuk çizgisinde kaybolmuştu.

Düşen insanlara gülündüğünü, fakat bunun düşen kişi tarafından pek hoş karşılanmayacağını o gün öğrenmiştim.

Bir de sandalyelerin güvenilmez eşya kategorisine girdiğini...

*

Sonra çeşitli misafirliklerde, sandalyenin poponun denk geldiği bölümünün çökmesi sonucu vazoya sığmaya çalışan Çinli akrobat gibi kalakalmak, sandalyenin arkasının esneme payının olmadığını fark edip "Hay bin zigon!" diyerek yere serilmek gibi deneyimler yaşadım.

Sanırım Türkiye’de doğmuş ve yaşamış herkes ne dediğimi anlıyordur.

*

Gaflete düşüp bir an arkanıza yaslanırsınız. Ve o anda tanıdığınız ama pek hoşlanmadığınız "Allaaaaaaah! Sandalye sakatmış, gidiyoruz galiba Kanat Abi!" sinyali gelir beyinden.

Ufak bir kalça hareketiyle kurtulabileceğinizi veya masa örtüsüne tutunarak denge sağlayabileceğinizi düşünürsünüz o kısacık anda.

Yüz gerilir, millete son olarak "Gülme lan!" bakışı fırlatılır ve sandalyenin tahammülünün kalmadığı anda o tatlı düşüş gerçekleşir.

Deneyimlerim asla masa örtüsüne tutunmamak gerektiğini öğretti bana bu alanda. Başınıza gelirse hatırlamazsınız; ben hiç hatırlamadım fakat yine de uyarayım.

*

Topesto "Zodyak Katili’nin filmine gittin mi?" cümlesi eşliğinde sandalyeye yöneldi.

Zaman bir an, olduğundan daha ağır aktı.

"Dikkat o sandalyeye fazla yaslanma..." derken Topesto "Ne diyorsun?" gibilerden bakıyordu.

"Gidiyo..." dememe kalmadan, eleman sandalyenin çeşitli parçalarıyla birlikte mikado çöpleri misali yere saçıldı.

İlk gülme krizini ve artçıları atlattıktan sonra Topesto "Abi ben düştüğüme değil, kurduğun cümleye koptum" dedi.

Ben de hayatımda çok duyduğum fakat ilk kez kurduğum cümlenin etkisinin bu kadar büyük olacağını hesaplamamıştım.

"Arkana fazla yaslanma, o sandalye gidiyor" hikayesini o günden beri kime anlatsam "eski gitme hikayelerini" hatırlayıp gülme krizine filan giriyoruz.

Milletçe ortak belleğimize yerleşmiş bu uyarı cümlesi, umarım cumartesi sabahınızı şenlendirir.

Ama yine de sandalyeye dikkat, gidebilir, belli olmaz...

Eğlenen gençlik figürasyonu

Sabah Kuşağı sırasında zap yapıp başımı belaya sokmaya çalışırken Kanal 1’de Ümit Besen’in "Yıkılan Gurur" filmine rastladım.

1980’lerde "Aciko" ekolayzır takviyeli oto müzik setlerinden ezberlediğimiz "Seni affedersem günah işlerim"i söylüyor Besen.

Mekan hafif salaş, yazlık taverna. Ortam ’80 model Kumburgaz.

Bülent Kayabaş, Besen’in can dostu. Bıyıklarını titreterek gülümsüyor, kadehini Besen için kaldırıyor.

O esnada kapı açılıyor ve Yeşilçam’ın meşhur "Eğlenen gençlik figürasyon ekibi" höngürt diye mekana dalıyor.

Zengin ve şımarık gençliğin kıyafetleri filan süper. Ellerindeki teypten Michael Jackson’ın "Thriller"ını dinliyorlar. Müzik şöyle bir şeye dönüşüyor "Seni affederseeeeeeem, Thril-leeeeer, thril-leeeer naaaaayt!"

Eğlenen gençlik figürasyon ekibi bu arada "Yoğurt koydum dolaba, eeeeeel-lereeee vıaaaay!"a eşlik eder tarzda bir sağa sola yalpalanma ve alkış tutma performansı sergiliyor.

Bir an tereddüt etsem de kalıcı zararı göze alamadığımdan zap cihazına sarıldım.

Birkaç dakika sonra aynı kanaldan geçerken ekip bu kez iki şişe Ballantines viskisini kuma gömmüş vaziyette plaj partisi yapmaktaydı.

Kaçıp kurtuldum ama hálá etkisindeyim.

Hürmetler.
Yazarın Tüm Yazıları