Elimdeki kitabın tozunu alırken neredeyse gözlerim dolmuş vaziyette "Canım benim... Ne güzel kitaptın sen, unutmuşum yüzünü..." diyorum.
Manzara hisli fakat Profesör Schwartz’ın "Otopsi Tekniği" kitabı pek de o hislere hitap edecek türden değil...
1948’de İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından bastırılan kitabı birkaç yıl önce sahaflardan bulmuş, sonra evde kaybetmiştim.
"Belkemiği kanalının açılması... Kafa kaidesinin açılması... Boyun organlarının çıkarılması..." gibi konuları bol resimle aktaran kitap midesi sağlam olmayanları ikiseksen yere yatırabilir.
Fakat özlemişim, sayfaları karıştırıyorum yüzümde bir tebessümle...
*
O sırada kulağımın dibinden "Ouuuğyy! O ne be... Aha adamın içini açmışlar! Ouuuğğğyy!" şeklinde bir tepki dalgası yükseliyor.
Topesto kitaba bakmakla bakmamak arasında kararsız kalmış ama kesinlikle ürkmüş vaziyette.
"Ne o genç?.. Demin Jenna Jameson’un (kendisi pop ikonuna dönüşmüş bir porno yıldızıdır) otobiyografisinin tozunu alırken kitap kurduydun; otopsi açmadı galiba?.." dedim.
"Açılan açılmış zaten... Kahve molası öneriyorum" dedi, kabul ettim.
*
Hikaye şu; evi topluyorum ve yaz uykusuna yatan bir tür ayı olduğumu düşünüyorum.
Aslında kendime ayı dememek ve dedirtmemek üzere yetiştirildim fakat hayatımın gelişimi bende ve çevremde (şu an için The Komşu ve Topesto) yaz uykusundan uyanan bir tür ayı olabileceğim hissini yaratıyor.
"Toplu ev" ve ben farklı kutupları temsil ediyoruz, bu kanıtlanmış bir gerçek.
Küçük insan olduğum yıllarda "Evi dağıtma, şimdi topladım" uyarılarına "Ne malum evi benim topladığım ve sizin dağıtmadığınız? Belki evin ruhunu yansıtan dekorasyon anlayışı benimki?.." şeklinde karşılık vermeyi düşündüğüm çok olmuştur.
İlerleyen yıllarda da durum değişmedi. Aynı yaş grubundaki erkeklerden oluşan ev arkadaşlıklarında çevre hemen çöpe döndürüldü.
Moda’daki evi kız arkadaşlarımızın basıp dezenfekte ettikleri gün gibi enteresanlıklar da yaşadık bu sayede.
*
Gazetede bana Huysuz İhtiyar’dan miras kalan odanın da bütün binanın en karışık ikinci odası olduğuna eminim.
Yalçın Bayer "En karışık ikinci oda benimki! Sen ancak üçüncü olursun" diye itiraz edebilir.
Büyüğümdür, saygı duyarım, "bütün yazılarını" okurum (Evet Yalçın Abicim, internettekileri de okuyorum...), çocukları arkadaşımdır...
Fakat Yalçın Abi’ninki biraz "telefon" kalabalığıdır.
Eski gazeteci, çakal tabii.
Şöyle iki telefonu, iki şarj aletini biraz pembe dosya, biraz tuğla kitapla (Vekil anıları veya sendika raporları iş görür) takviye ettin mi al sana dağınık oda.
Yemezler; çok oda gördüm bu meslekte.
Benim oda ikinciliği Yalçın Abi’ye bırakmaz.
Geçen gün canım çikolata çekti, yaldızlı bir kutu çektim yığının alt tarafından.
Baktım üstünde kılığı kıyafeti dağıtmış bir Noel Baba "Mutlu Yıllar 2004" pankartına tutunmaya çalışıyor.
"Almayayım canım" dedim.
*
"Peki ikincilik için kapışıyorsunuz da, birinci kim onu söylesene!" diyen çıkar.
O yüce makam Sayın Doğan Hızlan’a; edebiyatçıların ve dağınıkların cumhurbaşkanına aittir.
Erişilmez güzellikte dağılmış bir odadır onunki.
Girip de bir şeye dokunabilmeye cesaret edene rastlanmamıştır. Yasak değil elbette, bozmamak için dokunmuyoruz...
*
Neyse, konuya dönelim. Fakat son yıllarda evi biraz daha derli toplu yapmak üzere bazı planlar oluşmaya başladı kafamda.
Planları düşünmeye başladım.
Uzun uzun düşündüm.
Tanıyanlar düşünme süremi bildiklerinden hayati meseleleri beş yıl önce sormaya başlar...
George Bush herhangi bir konuyu benim kadar düşünseydi dünyaya barış gelirdi; öyle söyleyeyim.
Neyse sonunda evi toplamaya karar verdim ve olayı genel hatlarıyla bir aya yayarak planı uygulamaya soktum.
Kutuları komşuyla açtık, komşu gaza geldi ve altı saat çalışmak suretiyle iki kitaplığı bitirdi.
Ben bu arada mücadelenin teorisyeni olarak düşünmeye devam ettim. Topesto da gelip komşuya biraz yardım etti.
Ben tabii düşünüyorum ve düşünme kapasitemi artırabilmek için aysti sıvısı tüketiyorum.
*
Neden sonra "Dostlarım! Bu kitapları, bu raflara yerleştirmeyi öneriyorum!" dediğimde Topesto "Bence girişip dövelim bi müddet ama halim yok ve sopa da yanında!" dedi.
Evde terör ortamı yaratmaya hepimiz karşı olduğumuzdan, "Ne halim varsa görmem" tavsiye edildi.
Elemanlar gittikten sonra başladığım "O kitap oraya, bu kitap buraya" çalışmasında bi ara Matrix’teki Neo Kardeş’in süratine eriştim.
Fakat bu bile benim Matriks’te tembel hayvanın ağaçta dal değiştirme süresine denk geldiğinden iş haftalara yayıldı.
Bu arada komşu "Sanırım ben de yaz uykusundan uyandım" diyerek kendi evine girişti ve bitirdi.
Ben raf yerleştirene kadar o evi boyatıp parke yaptırdı.
*
Şimdi ev uzun uğraşlar sonunda müthiş düzenli birşeye dönüştü. Son olarak müzik dergilerinin kendi içlerinde bir evren oluşturdukları köşeye kozmik sayılabilecek bir müdahalede bulundum, plakları türlerine göre ayıklamak gibi delice bir işe soyundum ve mesafe kat ettim filan ve falan...
Komşunun ev de pırıl pırıl olunca ikimize birden temizlik manasında yardımcı olan insanın gözleri doldu.
Yıllardır eve dokunamadan gittiği için kıl olan insan "Artık temizlenebilecek bir yer, bir zemin, bir yüzey var... Bu evde kitaplar raflara, o evde gitarlar askılara kalkmış... Rüya mı bu?.. Pleysıteyşın kabloları nerede, gitmişler!.. Oh Tanrım ne kadar mesudum!.." şeklinde bizim poflayarak takip ettiğimiz bazı tepkiler verdi.
*
Toplu ev sıkıcı, fikrim değişmiş değil.
Ama dağıtacak yeni boşluklar da hiç fena olmuyor.
Bir de DVD’lere girişirsem, o zaman evde Huysuz’un tabiriyle "bi it"lik yer açılmış olacak.