Judy Allen, "Kafayı taktım bir kere, hepinizi ürkütmeden bana huzur yok" diyerek yola çıkmış ve "Bilinmeyenler Ansiklopedisi"ni yazmış bir hanımefendi.
"Bilinmeyenler Ansiklopedisi", geçen haftaki tatil günleri sırasında okuduğum bir kitap.
Açıklanamayan olaylar, saçmalığın daniskası şeklinde dallanıp budaklanmış iddialar, perili köşkler, şehir efsaneleri, başka dünyalar, başka canlılar gibi konularla ilgili bir ansiklopedi...
Aslında daha çok "Başlayanlar İçin" gibi hazırlanmış.
"Ben bu konularla detaylı bir şekilde ilgilenmek, dünyanın sırrına varmak amacıyla çok okumak ve kafadaki tahtaların bir bölümünü eksiltmek istiyorum" diyenleri kesmeyebilir.
*
Peki benim ne gibi bir alakam var?
Aslında hiç yok. Anlayamadığı veya korktuğu bir durum karşısında "Bari gidip bir dürüm yiyelim"den öte tepki vermeyenlerdenim.
Fakat geçen hafta hikayesini anlattığım "El Chupacabras/ Keçi Emen"le bu kadar eğlenmişken, kitaba da kayıtsız kalamadım.
Büyük boy, rahat okunan, okumayı henüz öğrenememiş olan ve "çocuk" olarak genellediğimiz kitlenin resimlerine bakarak da korkabilecekleri kitabı tamamladığınızda tuzluğa bile güveninizi kaybetmiş oluyorsunuz.
"Güzel saçmaladınız fakat tuzluğun günahını öğrenebilir miyim?" diyenler ve kitapla ilgili biraz daha bilgi sahibi olmak isteyenler için küçük seçmeler yaptım.
(Bu arada takvimi şöyle bir kontrol ettim. Bu yıl Temmuz ayının 13’üncü günü Cuma imiş... Aman diyeyim!.. Jason diye biriyle tanışırsanız ’Benim saksı düzenleme kursum var’ filan diyerek sıvışın yanından.)
GÜVE ADAM CEKETİMİ YEDİ EFSANESİ
Şimdi arkadaşlar, bu "Güve Adam" aslında bizim "Keçi Emen"in bir başka türü. Rusya Federasyonu, ABD ve İngiltere’de görülmüş.
"İnan gördüm abicim ya, dur bak anlatayım" diye söze başlayanlar şöyle devam ediyormuş: "Son derece uzun, baştan aşağı gri renkteydi ve insana benziyor. Suratı belirsizdi ama gözleri yakut kırmızısıydı. Kanatlarını açıp aniden gökyüzünde kayboldu..."
Bence iki taraftan biri veya daha mantıklısı iki tarafın da zurna gibi sarhoş olduğu bir durumla karşı karşıyayız.
"Güve Adam" denilen kişi, gözleri stop lambasına dönene kadar bünyeyi alkole vurmuş bir şahıs olabilir.
"Gördüm" diyenin de ondan aşağı kalır vaziyette olmadığını düşünüyorum.
Hem gördünüz de ne oldu? Isırdı mı sizi Güve Adam? Yün ceketinizi mi yedi? Hiç böyle bir vaka yok. Ne o, "Güve Adam gördüm!" Gördün ne oldu, havaya uçtu.
Büyük ihtimal leylek filan görmüşlerdir diyor kitap da zaten...
TUZ VE MAAŞ BAĞLANTISI
Tuz aslında korkulacak bir şey değil. Yani Osman Müftüoğlu doğru söylüyor, tuz çok tüketilmesi zararlı bir şey tabii fakat korkudan çok şükran duygularıyla yaklaşılan bir mineral.
Yemek dışında pek çok alanda da kullanılan tuz ile maaşınızın ilgisini biliyor muydunuz peki?
Tuz işine ilk uyanan ve ticaretini yapmaya başlayan Fenikeliler oluyor. Mısırlılar mumya işinde kullandıkları için maddi değeri de yüksek.
Eski Yunanlılar kutsal sayıyor, Eski Roma’da ise işçilerin ücretleri ’salarium’ adı verilen ’tuz/para’ ile ödeniyor.
İngilizce ’salary’ olarak karşılığını bulan ’maaş’ kelimesinin kökeni de bu ’salarium’a dayanıyor.
Tuzda korkulacak bir şey yok fakat boşa tuz dökülmesinin bir yerde "nimete ayıp ediyorsun" tepkisi gördüğü de biliniyor.
Böyle durumlarda dökülen tuzun şeytanı uyandıracağına inananlar, kötü ruhların ikamet ettiği söylenen sol omuz üzerinden geriye doğru bir miktar tuz serpmeliymiş.
Aslında yine tuzu boşa dökmüş oluyorsun ama neyse böyle bir çözüm bulmuşlar işte... Anlamadım!
TEKNEYE "TİTA" BİLE DEMEYİN BENCE
Şaka olsun da gülelim diyerek teknelerine Titanik ismini verenler bence bu kararlarını bir daha gözden geçirmeli.
Morgan Robertson 1898’de "Titan Enkazı" adlı küçük bir roman yazıyor. Romanda Titan adlı gemi, Kuzey Atlantik’te buzdağına çarpıyor ve batıyor.
1912’de malum Titanik kazası aynı şekilde gerçekleşince, romanı hatırlayanlar sanırım hafiften ürperip sırtlarına birer hırka almış ve tuzluğu olduğu gibi kafalarından aşağı boşaltmışlardır.
Hadise burada da bitmiyor. 1935 yılında "Titanika" adlı bir yük gemisi yine Kuzey Atlantik’te buzların arasında sıkışıp kalıyor, aynı yıl "Titan" adlı bir gemi de Hamburg Limanı’na kafadan giriyor...
Ancak kitapta belirtilmeyen bir felaket daha yaşandı Titanik yüzünden, onu da ben hatırlatmış olayım.
1990’ların sonlarına doğru yapılan "Titanik" filmi için Celine Dion’un yaptığı şarkı (My Heart Will Go On) dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan bazı insanların ağızlarından köpükler filan gelerek kudurmalarına yol açmıştı.
Canlı örneği de var: Ben!
GÖKTEN PARA YAĞMASI İYİ DE FARE YAĞMURU ÇOK SEVİMSİZ
Tuhaf Yağmurlar başlıklı bölüm de enteresan.
Antik çağlarda gökten balık yağdığını Yunan tarihçi Athanaeus belirtmiş.
16’ncı yüzyılda Norveç’teki Bergen’e gökten fare yağmış.
20’nci yüzyılda Meksika’da canlı sinek kurtçuğu yağmuru görülmüş.
Balık yağmurları zaten çok rastlanan bir durum.
Ama iyi yağmurlar da var. Mesela 1957’de Fransa’nın Bourges kasabasına 1000 Franklık banknotlar yağmış.
1961’de ABD’nin Louisiana eyaletinde şeftali, 1969’da Florida’da golf topu yağmış.
Son bilinen olay, 2004’te Galler’de görülen balık yağmuru.
Filmlerde de gönderme yapılan bir hadisedir, yağsın bakalım.
Para iyiymiş ama fare yağmuru ziyadesiyle iğrenç. Iyy!
Kitapta, tiyatronun bir batıl inançlar dünyası olduğu iddia ediliyor.
Birçok oyuncu uğur taşırmış, kuliste ıslık çalmazmış ve yeşil renkli elbise giymekten kaçınırmış.
Geleneksel Japon tiyatrosunda sahneye çıkmadan önce bir miktar tuz dökülürmüş. Tuzu tanıyoruz, kötü ruhları kaçırıyor...
Ama en ünlü tiyatro efsanesi, benim bile kulağıma gelmiş olan Macbeth uğursuzluğu.
Shakespeare’in trajedisinde üç cadının birlikte söyledikleri lanetli sözlerin gerçekten karanlık güçleri harekete geçirdiğine inananların sayısı bir hayli fazla.
Macbeth sahnelenirken yaşanan kaza ve felaketlerin sayısı bilinmiyor. Hatta oyunun adı geçtiğinde (Bırrrr!) ya da sufle edildiğinde bile acayip bir hadise yaşandığına çok tanıklık edilmiş.