Paylaş
Tulûhan Tekelioğlu’nun röportajı sayesinde öğrendim.
Zamanında büyük aşk yaşayan iki sinema yıldızı, Selma Güneri ve Yusuf Sezgin, 30 yıl sonra yeniden birlikteymiş.
Mutluluk veren bu sıcak haberin, bu aşkın kahramanları 30 yıl önce “N’elveda!..” derken de dünya pek parlak bir yer değildi.
Fakat aradan geçen 30 yıl bizden çok başka değerleri götürdü.
Paraya bakışımız, dostluğa bakışımız, aşka/sevdaya bakışımız değişti.
Blue-tooth ile tanışır, SMS ile ayrılır hale geldik.
Yusuf’la Selma’yı Erenköyü’nden Kalamış’a götüren taksi şoförü değişti; şimdi manita aynasıdan ronta yatıyor.
Âşıklar el ele otururken -tavanda balık ağı ve anfora düşleyin bi zahmet- sahil meyhanesinin garsonu arka planda nemli gözlerle ufuk çizgisine bakmıyor, ceple kayıt yapıyor.
Kayalıklarda oturup sevgiliyle mehtaba bakarken mahallenin tonton bekçisine yakalanmıyorsunuz; Yunus ekibi gelip ağzınızı burnunuzu kırıyor.
Ölçüyü kaçırıp sarhoş olursanız ve anahtarı kaybederseniz, rahmetli Büyük Kaptan Metin Oktay gibi itfaiye merdiveniyle evinize çıkarılıp alkışlanmayı beklemeyin.
Artık polis, paparazzi, kuruyemişçi, ‘tahrik olmuş vatandaş’ filan Allah ne verdiyse girişiyor.
Tek yek saymaya, okuyucuyu nostalji manyağı yapmaya gerek yok.
Zaman değişti. Çelik değişti yahu; artık gerisini siz hesap edin.
Günün diğer başlıklarını, cinayet, tecavüz, gasp haberlerini, bazı büyüklerimizin söylev ve demeçlerini, parlak fikirlerimizi ve titrek geleceğimizi düşündükten sonra, sahaftan çıkma 1970 model bir kartpostal alıp şöyle yazmak geçti içimden:
“Sevgili Yusuf ve Selma.
Mutluluklar dilerim.
Ama bizi siz bile kurtaramazsınız.
Kaçın, kendinizi kurtarın.
Sizi seven bir dost.”
He’nin ilk baskısı diyeyim siz anlayın
TAKSİM Meydanı’ndaki Sahaflar Fesvivali’nin uzatılması için kıymetli büyüğüm Doğan Hızlan çağrıda bulundu.
Doğan Bey’in çağrısına aynen katılıyorum. İki gün IMF protestoları yüzünden, iki gün de sağanak yağmurdan kaybettiler.
Geçen hafta uğradığımda Beyoğlu Belediye Başkanı Demircan bir televizyon kanalına canlı yayında röportaj veriyordu.
Yani ilginin o da farkında.
Kitapların havalanmasını, güzelliklerini daha ferah ortamda sergilenerek göstermelerini sağlayan festivale ilgi de yoğun.
Böyle durumlarda “Gidin, güzel kitaplar var” demek yerine aldıklarımı sıralamanın daha “kamçılayıcı” olacağını düşünüyorum.
Bakın bulduklarımdan birkaç örnek:
* Asaf Halet Çelebi’nin “He”sinin 1942 tarihli ilk 500 baskısından biri. Görseniz ağlarsınız!
* William Faulkner’ın “Big Woods”unun ilk baskısı.
* Greil Marcus’un Lipstick Traces/A Secret History of the Twentieth Century’sini buldum. Bulunmaz değildir ama bende yoktu ve inanılmaz ucuza aldım.
* Cemal Süreya’nın Üvercinka’sının ilk baskısı, Attilâ İlhan’ın Yağmur Kaçağı’nın büyük boy ve çizimli ilk baskısı...
Daha sayıp ağzınızı köpürtmeyeyim.
Paramın yetmediği, aklımın kaldığı kitapları düşündükçe ben de öyle oluyorum, anlarım sizi.
Taksim Meydanı’ndaki bu güzel fırsatı, mesela bugün giderseniz kaçırmazsınız.
Her bütçeye uygun güzel bir kitap var dememe gerek yok herhalde.
(SON DAKİKA NOTU: Akşam üzeri haberim oldu. Festival perşembe’ye kadar uzatılmış)
Paylaş