Paylaş
“Antalya’da ağaçlar çiçek açtı” başlıklı haberde armut, maltaeriği, elma, nar ve keçiboynuzu ağaçlarının kasım ayında çiçek açmasının “görenleri şaşırttığı”, hatta bazı ağaçların meyve tutmaya başladıkları belirtiliyordu.
Hava sıcaklığı ortalamasının 28 derece, deniz suyu sıcaklığının 24 derecede seyrettiği Antalya’da normalde nisan-mayıs aylarında çiçeklenecek ağaçların coşması elbette sevinçle karşılanacak bir hadise değil.
Çünkü normal değil, çünkü ters giden bir şeyler var...
Dün de İstanbul’un kasım ayı sıcaklık ortalamasının 21.7 dereceyi gördüğüne dikkat çeken bir haber vardı.
1981’den beri yapılan ölçümlere göre İstanbul’un kasım ayı ortalaması 11.7 derece...
Yani ortalamanın 10 derece üstünde seyrediyor havalar, durum da sosyal medyada ikiye bölünüp “Yaşasın yaz sevenler, kahrolsun kış sevenler” zevzekliğiyle tartışılamayacak kadar ciddi.
Meteorolojik veriler Türkiye’nin ortalama sıcaklığının son 50 yılda 1.2 derece arttığını gösteriyor. “Ne var ki canım, 1.2 derece sonuçta” değil, “Eyvah!” demek gerekiyor bu durumda; çünkü “Ay resmen iklim değişikliği ayol!” dememiz gereken noktadayız uzmanlara göre...
Meselenin sadece örneklediğimiz Antalya ve İstanbul için geçerli olmadığını, hatta sadece Türkiye’ye özgü olmadığını da âdet yerini bulsun diyerek not düşeyim...
Çok uzak olmayan gelecek küresel bir felaketi işaret ediyor. Gelecek kuşaklara korkunç, bilimkurgu filmlerinde vesaire gördüğümüz kaotik bir dünya bırakacağız ve açıkçası hiç umurumuzda olmadan, arsızca, tedbir uyarılarına kulak tıkayarak yolumuza devam ediyoruz.
Gelecek için yapılan projeksiyonlar kentlerin, ülkelerin sular altında kalacağını, tarım arazilerinin yok olacağını, kuraklığın tetikleyeceği göçler gibi büyük insani problemlerin geleceğini gösteriyor.
Daha önce yayınlanmış haberlerden “tırnaklayarak” aktarmak gerekirse:
“BM tarafından 2015 Ekim ayında yayınlanan, ‘İklim Bağlantılı Doğal Afetlerin İnsani Maliyeti’ isimli rapora göre 20 yılda kaydedilen küresel düzeyde toplam 6 bin 457 doğal afetin yüzde 90’ı sel, fırtına, sıcak hava dalgası, kuraklık ve diğer aşırı iklim hareketlerinden kaynaklanıyor. Ayrıca 1995 yılından bu tarihe kadar aşırı iklim hareketleri kaynaklı afetler nedeniyle 606 bin kişi hayatını kaybederken 4.1 milyar insan ise bu afetlerden etkilendi...”
Hal böyleyken, Türkiye’nin küresel boyutlu bu felaket karşısındaki pozisyonuna da bakmak gerekiyor.
2015’ten bu yana 197 ülkenin imzaladığı meşhur bir Paris Anlaşması var... Türkiye de imzacılar arasında ancak imza yetmiyor, Meclis’in onaylaması da lazım.
Son olarak geçtiğimiz aylarda bu konuda en fazla ayak sürüyen ülkelerden Rusya da onayladı ancak aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 10 ülke hâlâ anlaşmayı onaylamış değil.
Küresel ısınmayı yüzyıl sonuna kadar 2 derece düşürmeyi amaçlayan, fosil yakıt kullanımını azaltıp yenilenebilir enerji kullanımını arttırmayı öngören anlaşmayı onaylamayan tek G-20 üyesi de biziz.
Diğer ülkeleri de sayayım, bakalım kimlerle aynı vaziyetteyiz: Angola, Eritre, İran, Irak, Kırgızistan, Lübnan, Libya, Güney Sudan ve Yemen...
Orhan Veli’nin “Beni bu güzel havalar mahvetti...” diye başlayan şiirini hemen herkes gibi ben de çok severim.
Ama iş ciddi dostlar; bizi hakikaten bu güzel havalar mahvedecek!
Paylaş