Paylaş
İlahi bir işaret olmak zorunda değil, bir rüya, bir tesadüf, bir şarkı, kitapta okunan bir cümle de yeterlidir.
“Bu lig biter mi? N’olacak futbolun hali?” soruları eşliğinde futbola inancımı sorgularken iki gelişme birden yaşandı.
Biri iyi, biri kötü.
Önce hangisini duymayı tercih ederdiniz bilemeyeceğim ama kötüsünden başlayalım...
* * *
Saç bandı bir erkeğe yakışır mı?
Socrates’e yakışırdı.
Futbol bu kadar zarif ve akıllı oynanabilen bir oyun mudur?
Socrates’i seyrettiyseniz “Evet, kesinlikle” deme ihtimaliniz yüksektir.
Futbol ve felsefe aynı bünyede buluşur mu?
Adınız “Socrates” ise, üstüne tıp eğitimini de ekleyebilirsiniz.
Aktif futbolcu günde iki paket sigara ve “şişede balık” ölçeğinde alkol tüketir mi?
Socrates iseniz, Dünya Kupası oynarken, maçtan önce de maçtan sonra da bu işi yapıp, üstüne bir de harika oynayabilirdiniz.
Ne var ki; içki ve sigara 57 yaşında kayıp gitmesinde etkili oldu bu parlak yıldızın. İncecik bacaklarıyla sahada süzülen, takımı tek başına yöneten, zamanının ötesinde, orijinal bir karakterdi Socrates.
Galatasaray dergisi, Ağustos 2011 sayısı için “Hayatımın 11’ini” sorduğunda orta sahaya, Beckenbauer’in hemen yanına yazmıştım adını.
Socrates öldüyse, futbol da ölmüştür.
* * *
Durun bakalım, o kadar çabuk karalar bağlamayın.
Galatasaray dergisine verdiğim 11’de, Socrates’in önündeki hatta bir başka kahramanım vardı: Eric Cantona.
Ve Eric Cantona buralara, İstanbul’a gelmiş.
Niye mi?
Galatasaray-Fenerbahçe derbisini konu alan ve Fransa televizyonunda yayınlanacak bir belgesel için.
Şu anda dünyada en kıskandığım şahıs, sevgili arkadaşım Banu Yelkovan veya yıllardır hitap ettiğimiz şekilde söylersem “Banuka”.
Banuka, Cantona’nın İstanbul’da rehberliğini yapmış ve bana haber vermemiş; hain!
İzlenimlerini dünkü Radikal’de “Loo’King’ for Eric” başlıklı enfes bir yazı olarak sundu .
Toplam 8 derbi için belgesel çekiyor Cantona (kardeşiyle birlikte).
Yılda sadece iki tane.
Buradan Rio’ya gidecek.
Önce Manchester ve Milano’da çekim yapmışlar.
Banuka diyor ki “...üç haftanın sonunda, saatler süren çekimlerin sonunda geldikleri noktada kafaları ilk günkünden çok daha karışık. Derbimiz hiçbir kalıba sığmıyor, takım aşkımız mantık çerçevesine oturtulamıyor.
Böyle bir şeyi hiç görmedikleri, şehirden ve insanlarından çok etkilendikleri ortada. Hedefleri bu belgeseli seyredecek Fransızlara ‘Bu şehre gidip bu maçı seyretmem lazım’ dedirtmek...”
Cantona GS-FB maçı için İstanbul’a geldiyse, futbolumuz ölmemiştir...
* * *
Yarın Türkiye’de futbolun bayram günü olması gereken bir gün.
Memlekette futbolun en büyük, en damardan rekabeti bir kez daha sahnelenecek.
Heyecan garanti.
Kan, ter, gözyaşı...
Görkemli zaferler, hezimetler...
Efsaneler, krallar, imparatorlar, ordinaryüs profesörler...
Socrates öldü, Cantona İstanbul’da.
Bir düğün, bir cenaze.
İşaretlerin maçında beraberlik söz konusu. Kararı yarın akşam oynanacak maç versin.
Öldü mü futbolumuz, yaşatabilecek miyiz, öyle karar verelim.
(NOT: Normal şartlarda yaptığı işleri duyurmaktan sıkılan biriyim. Ama yeri geldi, söylemeden geçemeyeceğim. Bir süre önce Metin Oktay’ın Palermo’daki yılıyla ilgili bir belgeselin çekimine katkı sağladım. Palermo’da bir başka kahramanımın izlerini aradım yani. “Kentler ve Gölgeler”in Metin Oktay bölümü bu akşam 22.00’de TRT Türk’te yayınlanacak.)
Paylaş