Bünyeyi kanepeye yaymış, bir yandan mobil müzik cihazıyla müzik dinliyor, bir yandan da kitap okuyorum. Evde sabit müzik seti varken niye mobil olanı seçmişim, merak edeniniz var mı?
Yoktur tabii ama ben söyleyeceğim: Çünkü Riko o sırada ABD seçimleriyle ilgili haberleri takip etmekte televizyondan.
‘Güzel kardeşim, sesini açmaya gerek yok. Grafikleri takip ederek seçimde ne olup bittiğini görebiliyoruz zaten’ desem de ikna edemedim.
Kitaba dalmış gitmiş vaziyetteyken kafama sert bir cisimle vuruldu. Telefon gelmiş, arkadaş onu haber veriyor kibarca!
Kulaklığı çıkarıp ‘Ne vuruyon birader? Arayan kim?’ diyorum; ‘Topesto acayip bir şeyler diyor. Bebek diyor, yeğen diyor... Al sen bak’ cevabı geliyor.
‘Öksür usta?’
‘Ya, abimle yengem yeğeni bırakıp gittiler. Evden çıkamıyorum. Siz gelsenize. tek başıma başa çıkamıyorum ben bununla...’
‘Hap kadar bebeğin nesiyle başa çıkamıyorsun ya?’
‘Olgun insan olsa anlaşacağım zaten. Ya ağlıyor, ya gülüyor. Arada bir tepki öğretememiş anası babası.’
‘Ne yapmasını bekliyorsun bebeğin güzel kardeşim. Adı üstünde beee-beek! İki eleman daha bul, okeye oturalım diyecek hali yok ya..’
‘Adisiniz! Gelmiyor musunuz?’
‘Geliriz de çocuk Riko’dan korkup iyice psikopat bebek Chucky’ye dönmesin?’
‘Yok ya, bir de yarım yamalak konuşuyor, anlamıyorum ben bunu... Gelirken süt getirsenize bir de.’
‘Eyvallah birader...’
*
Yarım saat sonra Topesto’daydık. Kapı açıldığında karşımıza çıkan manzara şuydu: ‘Sinan (Bebeğin adı bu) ağlıyor. Sinan’ın saçlarının bir bölümü kırmızı. Zaten dağınık olan ev iyice kopmuş. Sanırsın Çin mafyası randevulaşıp bizim Topesto’nun evinde kavgaya tutuşmuş. Topesto masa örtüsünü kendisine pelerin yapmış. Onun saçlarının bir bölümü de kırmızı. Ve evde Britney Spears çalıyor!’
Riko ‘Pelerin güzel olmuş usta’ diyerek daldı mevzuya.
Topesto’nun yıprandığını ‘Boğarım seni bu pelerinle ben tamam mı?’ cümlesi sayesinde net bir şekilde anladık.
‘Saçlarını mı boyadın sen çocuğun! Annen Ankara’dan gelip bizzat kıracak kafanı. Yengene, abine filan bırakmaz bu durumu’ dedik.
‘Vişne reçeli, bir şey olmaz. Sinan suratıma sürerken gülüyordu, serbest bıraktım, böyle oldu’ dedi.
‘Britney Spears ne iş?’ dedik.
‘MTV seyredince biraz susuyor. Ya MTV ya da enteresan bir şekilde Fransız televizyonunda huzur buluyor çocuk. İçim şişti TV5 seyretmekten...’
Ortada açıklama beklediğimiz çok şey var ama şartları zorlamanın faydası olmayacağını düşünüyor ve ‘Ortalığı toplayalım biraz. Yengen bu durumu görürse hakikaten bayılır kapının eşiğinde’ diyoruz.
‘Süt nerede abi?’ diye soruyor Topesto.
‘Bana bakma usta’ diyorum ve Riko’yu işaret ediyorum.
‘Ya, bir fırt alacaktım ama baktım tadı güzelmiş içtim. Bakkaldan isteyelim’ diyor.
‘Bravo abi. Yani deve kadar oldun, Sinan’ın sütünde gözün hálá ya!’ diyor.
Riko alınmış insan tribi yapıyor ve ‘Sinan’la bir meselem yok benim’ gibi abuk bir cümle kuruyor.
Konuyu daha fazla uzatmadan ortalığı toparlamaya girişiyoruz.
Bu arada Topesto, Sinan’a at olmuş durumda.
Sinan ‘Agaaaa, bugaaaa! Ebiiiii, bübüüüüüü!’ gibi sesler çıkarıyor.
Riko ortalık toparlamaktan pek hoşlanmadığı için ‘At ben olayım, daha hızlı giderim...’ gibi bir teklifte bulunuyor.
Sinan, Riko’nun sakallarından ürküyor ve tekrar ağlamaya başlıyor.
*
Uzatmayalım 40 dakika içinde ev toparlanmış vaziyette. Bu arada Riko; Sinan’ın annesi tarafından bırakılmış minik çantayı keşfediyor. İçinde Sinan’ı susturacak oyuncak çeşitleri, yenmeye hazır vaziyette mama, temiz çamaşır falan filan buluyoruz.
Sinan’ın saçı dışında her türlü probleme çözüm bulmuş olmanın rahatlığıyla oturmuş laflarken, kapı çalıyor...
Sinan’ın annesi bayılmıyor ama ‘Hiiiii! Sinan!’ diye başlayan ve Topesto’nun abisine hitap ederek sürdürdüğü azar turuna başlıyor.
‘Vişne reçeli verilir mi bu kadarcık çocuğa ya! Hiç mi aklınız yok!’ diyerek sakinleşmek üzereyken Riko üstüne vazifeymiş gibi ‘Ben de sizin gibi düşünüyorum’ diyerek ikinci azar turuna kapı açıyor...
Sinan annesinin sesinden ürküp ağlamaya başlayınca konu kapanıyor.
Sinan banyoya doğru yola çıkıyor, aklanıyor, paklanıyor, bir küçük lahana insan kıvamında giydiriliyor ve kapıdan çıkmak üzereyken dönüp ‘Di-ko! Di-ko!’ diyor.
Hep beraber susup, pişmiş kelle kıvamına gelen Riko’ya bakıyoruz.