Paylaş
Kestirmeden cevabı vereyim önce: “Evet, bu ‘işlem’ yapılır ama yapılmasa daha iyi olur...”
*
Konu malum...
IŞİD’in rehin tuttuğu vatandaşlarımız sağ ve salim bir şeklide memlekete döndü. Bu müjdeli final karşısında hepimiz çok sevindik, duygulandık...
Sevinçten ne yapacağını/ne yaptığını bilememek milletçe genetik kodumuza kayıtlıdır.
Bakınız şuuru yele kaptırarak içimizdeki ‘ilkel tipi’ salıvermek ve silah çekip ateş etmek...
Bakınız otobanda mobil diskotek formatında ilerlerken el frenine asılıp aracı durdurmak ve inip göbek atmaya başlamak...
Örnekler çoğaltılabilir, hepimiz biliyoruz...
*
İşte rehin vatandaşları karşılamak üzere havaalanına giden Sayın Ahmet Davutoğlu’nun başına gelen de biraz böyledir!
Sayın Davutoğlu’nun elinde Türk bayrağıyla bir yakınını bekleyen bir çocuğu kafasından tutup, ayaklarını yerden kesecek şekilde kaldırıp alnından öpmesi de bu tarz bir sevinç abarması olmalı.
Bizzat şahitlik ettiğim, neticelerini yakından incelediğim bir faaliyettir bu.
Mahallemizin toraman çocuğu Cüneyt lakabını hepimizi şoke eden bir kazayı sapasağlam atlatarak kazanmıştı.
Komşumuz Bedriye teyzenin “küçük balkonu”ndan, yani birinci kattan sokağa düşen küçük tüp, Cüneyt’in başına isabet etmişti.
*
Tüpkafa Cüneyt efsanesi de böyle doğmuştu.
O esnada önündeki çamur kütlesiyle ilk dışavurumcu heykellerini hazırlamakta olan Cüneyt, darbenin etkisiyle şöyle bir sallanmıştı sadece.
Hiç istifini bozmadan heykele dönmesi karşısında “Oha!” dedikten sonra yanına koşmuş, kafasını incelemiştik.
Mucizeydi. Bir sıyrık bile yoktu.
Bu mucize Tüpkafa Cüneyt’in şöhretini arttırdı fakat bir de büyük dert getirdi.
Mahallenin hormonal sarsıntı yaşayan ergen abileri Cüneyt’in kafasıyla çeşitli testler yapmaya başlamıştı.
Tüpkafa Cüneyt’e en sık uygulanan zulüm “Gel sana Amerika’yı göstereyim” idi.
Amerika olmazsa Mars olur, Paris olur, Kadıköy olur; yapılan işlem değişmez...
Cüneyt iki kulağından sıkıştırıldıktan sonra dikey şekilde, kalıp gibi havaya kaldırılırdı ve kahkahalar eşliğinde sorulurdu: “Gördün mü Ameriya’yı Tüpkafa? Nıhahaha!”
Başlarda eğlensek de daha sonra “köyüne Bizanslı baskını verilmiş Cüneyt Arkın ifadesiyle” seyretmeye başlamıştık bu eşek şakasını.
*
Bu krizden çıkışı da yine Tüpkafa Cüneyt tek başına buldu!
Hep kolunu bacağını kıpırdatmadan yerden kesilen bu tombalak, sevimli, sessiz çocuk, stil değiştirmiş ve bir bacağıyla tekmeyi savurmuştu.
Tekmenin “şakacının” bacaklarının arasına isabet etmesi ve kanguru gibi ilerleyerek eve koşması oyunun kuralını değiştirdi.
Tüpkafa Cüneyt, şakanın risk oranını belirlemişti: Bana “Amariga” yaparsan, tepüğü yiyeblürsün!..
*
Hasıl-ı kelam, Sayın Davutoğlu’nun çocuk sevme şekli memleket sathında uygulanan bir “işlem”dir.
Yapılır.
Ama yapılmasa daha iyi olur.
Risklidir.
Paylaş