Aylak Adam niye piyano dinlemek istiyordu

YUSUF Atılgan’ın “Aylak Adam”ı, pek çok edebiyatsever gibi benim de başucu kitaplarımdandır.

Haberin Devamı

Defalarca okuduğum kitabın hemen ilk sayfalarında rastlayabileceğiniz şu satırları coşan müzik dinleme isteğimi vurgulamak için sıkça alıntılarım:
“Sedire oturup radyoyu açtım.
Piyano dinlemek istiyordum ama yoktu. Sanki bütün dünya konuşuyor, dans ediyor, operaya gidiyordu.
Şu kutunun içinde bana piyano çalacak birini bulamıyordum.
Yalnızdım. Kapadım kalktım...”
Bu, bence “gayet hülyalı” satırları bir gün “nörolojik bir vaka” olarak okuyacağım hiç aklıma gelmezdi; başıma geldi!
Nasıl oldu peki?
Malum, bu satırlara gelmeden hemen önce kahramanımızın Beyoğlu’nda bir izbede iki adam tarafından “beş gün çenesi sarılı gezecek derecede” dövüldüğünü okuruz.
İşte bu dayak hadisesiyle piyano dinleme isteği arasında muhtemel bir bağlantı kurmuş bulunuyorum şu sıralar okuduğum bir başka kitap sayesinde; vatana millete hayırlı ve uğurlu olsun!


*


Oliver Sacks bir nörolog ve yazar.
Hastalarının öykülerini kitaplaştırmada usta bir isim. Robert De Niro ve Robin Williams’ın oynadığı “Uyanışlar/Awakenings” filmini hatırlayanlar çıkacaktır. Hah, işte o Sacks’ın bir kitabıydı mesela.
Sacks’ın “müzikal nöroloji vakalarını” derlediği ve 2007’de yayınlanan kitabı “Müzikofili: Müzik ve Beyin Öyküleri”ni okuyorum şu günlerde.
Kitap, 1994’te ailesiyle göl kenarında huzurlu bir akşamüstü keyfi yaşayan 42 yaşındaki ortopedi cerrahı Tony Cicoria’nın öyküsüyle başlıyor.
Annesini aramak üzere yakındaki telefon kulübesine giden (cep cihazı henüz yok) Cicoria, konuşmasını tamamladıktan hemen sonra kulübeye düşen yıldırımla birlikte havaya uçar.
Ruhunun bedeninden ayrıldığını hisseder, yukarıdan çevresine insanların birikmesini izler.
Bir kadının süzülerek izlemekte olduğu ölü bedenine kalp masajı yapmaya başladığını görür ve “pek niyeti olmamasına rağmen” döner.
Bu, benzerlerini daha önce de duyduğumuz “ölüme yakın deneyim” vakasını farklı kılan, sonraki gelişmelerdir.
O yaşına kadar müzikle neredeyse hiç –küçükken birkaç kez ders almış sadece- ilgisi olmayan, denk gelirse rock dinleyen doktorumuz “doymak bilmeyen bir piyano dinleme arzusu” duymaya başlar.
Sıradan bir istek değildir bu.
Hayatının merkezine bütün ağırlığıyla oturan bir piyano (özellikle Chopin) dinleme, çalma ve hatta yazma isteği.
Sabah dörtte uyanıp işe gidene kadar piyano çalışmaya, işten dönünce piyanonun başına oturmaya başlar.
Nihayetinde karısıyla boşanır, ağır bir motosiklet kazası geçirir ama bunların hiçbiri piyano isteğini köreltmez.
Tony Cicoria başka bir adam olur. Harikulade olmasa da konserler veren bir piyaniste ve besteler yapan bir müzisyene dönüşür.



*


Müzikle ilgili kitaplar okumak hobilerim arasında.
Ancak Sacks’ın kitabı kadar ilginç olanını pek okumadım.
Babasının burnunu silerken sol sesi verdiğini, rüzgârın re tonunda ıslık çaldığını duyan “mutlak kulak” hikâyeleri, müzik dinlemeyi fiziksel işkence gibi yaşayanların vakaları (mesela Nabokov) ve daha neler neler...
Aylak Adam’ın piyano isteği yediği dayaktan kaynaklanan bir travmanın eseri miydi bilmiyorum. Böyle düşünmeyeceğime, yerleştirdiğim o “hülyalı” yerde yaşatacağıma eminim aslında.
Ama Sacks’ın kitabında okuduğum beyin ve müzik vakalarını unutmayacağıma da eminim.
Herkese gönlünce ve muhakkak müzikli, güzel bir bayram dilerim.

Haberin Devamı

(Müzikofili: Müzik ve Beyin Öyküleri, Oliver Sacks, Çeviren: Begüm Kovulmaz, Yapı Kredi Yayınları, 2014)

Yazarın Tüm Yazıları