Amerikalılar aya mülayim inmiş

Gökhan Akçura’nın ‘Ay’a Seyahat’ adlı kitabını okuyorum. Diğer Akçura kitapları gibi, arşivlerden itinayla derlenmiş gayet eğlenceli bilgiler ve hikayelerle dolu bir kitap.

‘Ay’a Seyahat’, ‘Vampirler ve Türkler’, ‘Niye Bizim Cadılarımız Yok’ gibi pek çok eğlenceli konuyla uğraşmış.

Kitapta süper bir aya seyahat hikayesi var. Amerikalılar biricik uydumuza inmiş. Uyanık Türk milleti bu hadiseden de ekmek çıkarmayı başarmış tabii.

Aşık Kemal Dağlar, ay harekatının hemen ardından bir teleskop ayarlayıp tezgahı kurmuş, 25 kuruş karşılığında astronotların ayak izlerini gösteriyor hesapta.

Ha, bu arada adını da Astronot Pala olarak değiştiriyor. Bir itirafta bulunup öyle devam edeyim. Sanırım aynı kişi yıllarca Taksim Meydanı’nda bu işi sürdürdü. Bizim de Riko’yla filan gidip eğlence olsun diye bakmışlığımız vardır.

Her neyse, dönemin Günaydın Gazetesi’nin muhabiri Astronot Pala’yla röportaj yapıyor. Astronot sürekli kesiyor tabii: ‘Tereskopa (teleskopa böyle diyo ağbimiz) koyduğum ilave adeseler (mercekler) ile inişi görmek mümkün oldu. Herkesi çağırdım. Koşun dedim, aya iniyorlar dedim. O gün çift tarife yaparak 50 kuruşa seyrettirdim ayı...’

Muhabir de belli ki muhabbeti kapmış, ‘Peki aya nasıl indi Amerikalılar?’ diye soruyor. Astronot Pala bir an düşünüyor ve cevap veriyor: ‘Mülayim indiler...’

En iyi ‘Bir Zamanlar’ albümü

Bu hafta Babylon’da ‘Bir Zamanlar...’ albümü için özel bir gece vardı. Ebru Çapa yazmış, çok da güzel yazmış her zamanki gibi; bu sebepten geceyi anlatmayayım ben size. Fakat sadece Uğur Akdora’yı görmüş olmak bile son derece heyecan verici bir hadiseydi benim açımdan.

Bugüne kadar çıkan bütün ‘eski 45’lik albümleri’ni seviyorum. Hepsi çok güzeller. Ama bu sonuncusu hakikaten mükemmel. ‘Hayırdır İnşallah’, ‘Neşeli Gençleriz’, ‘Olmaz Böyle Şey’, ‘Unutama Beni’, ‘Affetmem’... 19 şarkı var ve bir tane boş yok. Hakan Eren’e, Naim Dilmener’e ve bu albümde emeği geçen herkese teşekkür etmek gerekiyor.

O gece Babylon’da adım atacak yer yoktu.

Hiçbir televizyon kanalı akıl edip kaydetmedi ya o geceyi, inanılır gibi değil. Bir kamera kurup gitsen, kendi içinde bir belgesel çekmiş olurdun... Neyse, seven seviyor zaten ve hiç unutmuyor bu güzel şarkıları.

Yanlış numara hikáyeleri

Bundan 5-6 yıl önce başıma gelen ve etkisinden uzun süre kurtulamadığım bir telefon maceram vardı. Hatta o zaman İstanbul ilavesinde yazmıştım.

Bir sabah telefon sesine uyandım. Koştura koştura telefonu açtım. Karşı taraftan gayet tanıdık bir ses ‘Merhaba, ben Nükhet Duru... Size merhaba diyorum...’ gibi bir şey söylüyor.

‘Günaydın Nükhet Hanım, ben de size merhaba diyeyim, hatta nasılsınız da diyeyim tabii, ama niye?’ demek üzereyken fark ediyorum ki; Nükhet Duru konuşmaya devam ediyor. Bana beyazlardan, renklilerden filan bahsediyor.

Nükhet Duru’nun sabahın köründe kafayı çekip beni taciz edecek hali yok, anlıyorum ki, bir reklam kurbanıyım.

Üşenmeyip reklamı yapılan deterjanın adını nal gibi harflerle bir kağıda yazıp çamaşır makinesinin üstüne yapıştırıyorum o sinirle: ‘Zıbırt marka deterjan kesinlikle alınmayacak!’ diye...

Bir ara, yıllar önce, hızlı zamanlarımızda Moda’daki evin telefonuyla ilgili uzun süren bir ıstırap yaşamıştık.

Telefon bizden önce Kadıköy Şifa Yurdu’na aitmiş. Gece gündüz birileri arıyor ve ‘112’yi bağla... 147’yi istiyorum’ gibi komutlar veriyor mütemadiyen. Sonunda Kadıköy Şifa Yurdu’nun telefonunu çevirip, santraldaki hanımefendiye ‘Demiray’ı bağla... Cenk orada mı?..’ filan deyip dumura uğratmış, kendimizce (çocukça) intikam almıştık.

*

Yanılmıyorsam aynı gece bir arkadaşımızın iki şişe filan şarap içtikten sonra telefonda bir takım numaralar çevirip ‘I love You Linda...’ gibi şeyler söylediğini fark etmiştik.

Bunun üzerine uçarak filan elemanı etkisiz hale getirip, telefonu kapatmıştık.

Niye böyle bir şey yapmıştık peki?

Hikaye şöyle, bir arkadaşımız İngiltere’den dönerken Londra’daki telefon kulübelerine bırakılan telekız kartlarından bir tane getirmişti. Biz de onu telefonun üstüne yapıştırmıştık espri olsun diye...

İşte şöyle yazıyordu kartın üzerinde ‘Ben Linda; kötü bir kızım... Beni eğitmen gerekiyor. Popomu kızart lütfen. Numaram 8000 ıvır zıvır...’

Eleman gide gele Linda’ya abayı yakmış. Şarabı da içince aşkını itiraf etme ihtiyacı duymuş büyükbaş!..

Öğrenci halimizle milletlerarası seks hattından yaşanacak bir aşkı karşılamamız mümkün değildi tabii, o yüzden çaktık kafasına bir tane...

*

Caz Festivali’nin tanıtım kokteylinde laf bir şekilde yanlış telefon maceralarına gelince, bir arkadaşımız da New York’ta yaşadığı yıllarda sürekli telesekreterinde İlhan Erşahin’den mesajlar bulduğunu söyledi.

Ama işin ilginç yanı, arkadaşımızın adı Wilbur değil ve gelin görün ki İlhan Erşahin Wilbur’a ulaşmaya çalışıyor.

Kokteyl İlhan Erşahin’in Nublu East’inde yapıldığından, bir ara hikayeyi ona anlatalım dedik ama denk gelmedi.

*

Laf açılmışken herkes bir telefon macerası anlatmaya başladı. Ve biz bu sayede Yıldız Kenter’in ne kadar iyi kalpli bir insan olduğunu öğrenmiş olduk.

Bir arkadaşımızın ev telefonu yılbaşı gecesi çalıyor. Açıyor telefonu karşısında Yıldız Kenter: ‘Merhaba ben Yıldız Kenter, yeni yılınızı kutlarım’ diyor...

Bu tabii şaşkın vaziyette, ‘Ben de sizin yeni yılınızı kutlarım Yıldız Hanım’ diyor. Fakat Yıldız Kenter de farkında bir tuhaflık olduğunun. ‘Taksi durağını aramıştım yeni yıllarını kutlamak için, yanlış oldu galiba, kusura bakmayın’ diyerek kapatıyor telefonu.

Biz tam ‘Ne kadar ince bir insanmış’ derken, ortamdan başka biri ‘Ben küçükken Bodrum’da bisikletle kaktüslere dalmıştım...’ diye muhabbete girdi.

‘Amanın!’ şeklinde tepki verdik, devam etti.

‘Beni Yıldız Kenter kurtardı. Daha doğrusu ben ağlıyordum, Yıldız Kenter’le Şükran Güngör yardımıma koştular. Ben Yıldız Kenter’i görünce daha çok ağlamaya başladım çünkü yüzünde maske vardı ve ben hakikaten küçüktüm. Bana yüzündekinin maske olduğunu açıkladı, sakinleştirdi, sonra zeytinyağıyla ova ova bütün dikenleri çıkarttı...’

Hayat tuhaf!

Bir kokteyle gidiyorsun ve Yıldız Kenter’in ne kadar iyi bir insan olduğu üzerine yarım saat muhabbet edebiliyorsun.
Yazarın Tüm Yazıları