BUNDAN birkaç ay önce, pek sık yolumun düşmediği Bağdat Caddesi’nden geçerken kahveci dükkanlarının sıklığı dikkatimi çekmişti. Neredeyse beş binadan birinin altında kahve dükkanı vardı ve hepsi de gün ortasında doluydu.
Hatta yakın gelecekte cadde boyunca titreyerek ve "Bi espresso... Bi espresso için Prada çantamı veririm... Bi espresso lütfen..." diyerek gezen genç insanlar olabilir tarzında eşek şakası da yapmıştım kendimce...
* * *
Bu hafta içinde İstiklal Caddesi’nde ikisi çok ağır, biri de fena sayılmayacak sağlamlıkta şok yaşadım.
İlk şok dalgası Hacı Salih Lokantası’ndan geldi. Çok sevdiğim lokantanın bulunduğu pasaja girdim, yiyeceğim enfes yemeklerin hayaliyle kapıya geldim...
Hacı Salih Lokantası kapanmış!
Yeni açılacağı adres web sayfalarından takip edilebilirmiş.
Yeni yere de gideceğiz elbette ama Hacı Salih’in Pasajı derdim ben oraya. Büyük eksikliğini duyacağım. Anladığım kadarıyla Pasaj tamamen tahliye edildi. Yerine ne yapılacak şimdilik onu da bilmiyorum.
Bu durumdan hiç hoşlanmıyorum.
* * *
Markiz Pastanesi yıllarca kapalı kaldıktan sonra açılmıştı, biliyorsunuz. Önünden geçerken baktım, onun da tabelasında bir değişiklik var.
Markiz artık modern bir kahvecinin kanatları altına girmiş.
Tünel Meydanı’na yaklaşırken ikinci şok dalgası vurdu.
Tünel Meydanı’nın sessiz ve mağrur lokantası "Dört Mevsim" ne zamandır kapalıydı.
Soğuk Savaş yıllarında casusların buluşmalarına sahne etmiş gibi gizemli ve heyecan verici bir restorandı.
Heyecan verici derken yanıltmayayım, çok dingin, zamanı durdurmuş gibiydi aynı zamanda. Yemekler de klasikti.
Bakıyorum orası da kahve dükkanı olmuş...
Kaşım şöyle bir titriyor!
* * *
Amacım hadiseyi "Hay bin sarmısaklı Kızılkayalar burgeri! Eskiden Beyoğlu’na piercing’siz, dövmesiz çıkılmazdı mirim! Nerede o bütün ağaçlara toslaya toslaya, sarhoş vaziyette çıktığımız yürüyüşler, nerede o rock barlar, meyhaneler!" noktasına getirip, manasız bir nostalji türbülansı yaratmak değil.
Fakat arkadaşlar!.. Ünlü spor markaları, ünlü hazır giyim ve hazır sindirim zincirleri, uluslararası iletişim şirketleri, banka tabelaları derken İstiklal Caddesi’nde yürümekle herhangi bir sıkıcı Batı Avrupa kentinin "alışveriş caddesi"nde yürümek arasında fark kalmıyor.
Çünkü o şapşal alışveriş caddelerinden dünyada yüzlerce ve yüzlerce var.
Tektipleştirici dalga İstiklal’i yutarken, kahve dükkanlarına kişisel bir garezim olmamasına rağmen gözlerimi kısarak bakıyorum ve "Alem cafe latte olmuş!" diyorum kendi kendime.