Çocukken yaptığım sayısız manasız hareket arasında ansiklopedi yazmaya kalkışmak da vardı. "Bunların yazdığından bir şey anlaşılmıyor, oturup ben yazayım da, millet rahat rahat okusun" diyerek a harfinden başlamıştım.
Tahmin edebileceğiniz üzere b harfini göremedim, hatta tam hatırlamıyorum fakat "ada"ya bile gelememiştim.
Büyük ihtimal sokakta top oynamak, belli bir sebebi olmadan, sadece enerji fazlasını yakmak için amaçsızca koşmak gibi fikirlerin çekiciliğine yenik düşmüştü projem.
Oysa evdeki Meydan Larousse’un yanı sıra, komşularımızdaki çeşitli ansiklopedilerin ilk ciltlerini de almıştım. Yani kendimce bir yöntem belirlemiştim.
Mesela "Aba"yla ilgili maddeyi yazacağım zaman, üç veya dört farklı kaynaktan bu maddeyi okuyup, sonra aklımda kalanı yazıyordum deftere.
Ansiklopedim basıldığında çok görkemli olacaktı fakat müsveddenin de kavruk kalmaması için çaba gösteriyor, ansiklopedilerdeki resimleri bütün beceriksizliğimle aktarmaya çalışıyordum defterime.
Dediğim gibi, yürütemedim bu ansiklopedi işini.
Ticari manada bir zekam olmadığını ansiklopedi yazmaya kalkışmamdan önce fark etmiş olan ailem "Büyüyünce yazarsın evladım, hem onu bir kişi yazmıyor ki, üzme kendini" gibi sözlerle yıkılmamı engellemeye çalışmıştı.
*
Ansiklopedi okumayı da denedim ilerleyen yıllarda. Fakat bir yerde kayboluyor insan ansiklopedinin içinde.
Çoğunlukla da "Baryum mu, biliyorum bunu ben be..." filan gibi bahaneler uyduruyorsunuz...
Benim gibi bu işi denemiş olanlar vardır aranızda eminim.
Ansiklopedilerde durumumuzu anlatan bir madde bulunmuyor fakat sanırım hazırlayan arkadaşlar bize kısaca "ruh hastası" diyordur.
Fakat sevgili okur, elemanın biri çıkmış, benim ve benim gibilerin yapamadığını becermiş.
New York’ta yaşayan A.J. Jacobs adlı eleman 33 bin sayfa, 44 milyon kelimeden oluşan ve 10 milyar yıllık tarihi en makul düzeyde özetleyen tek kitabı, Britannica’yı baştan sona okumuş.
Hikayesi de çok güzel, kitabı da. Kitaptan da bahsedeceğim fakat önce Jacobs’un hikayesini anlatalım.
*
Jacobs, Esquire dergisinin editörü. Üniversiteyi bitirdiğinde kendince bir bilgi küpü.
Eğitimi süresince pek çok şey öğrenmiş, çok güzel kitaplar okumuş, tatile giderken yanına D.H. Lawrence alan parlak zekalı bir insan.
Okul sonrasında Entertainment Weekly’de işe girmiş. Entertainment Weekly, tamamen eğlence dünyasıyla ilgili haberler veren haftalık bir dergi.
Kısa bir süre içinde okulda katıldığı Nietzsche seminerlerinin beyninde kapladığı alan Britney Spears’in turne dedikoduları, çeşitli sinema oyuncularının menajerlerinin telefon numaraları gibi şeyler tarafından tehdit edilmeye başlamış.
A.J. Jacobs, "Giderek daha aptal bir insan olduğumu düşünmeye başlamıştım" diyor ve o anda uzun süredir aklında gezdirdiği fikri uygulamaya sokmaya karar veriyor: Britannica’yı okumak!
Böyle benim yazdığım gibi kolay bir iş değil tabii Britannica’yı baştan sona okumak. Burada 33 bin sayfadan bahsediyoruz kıymetli okur!
Kaba ifade kullanmayı sevmem ama yeri gelmişken söyleyeyim, boru değil!
*
Ailede daha önce babası denemiş bu işi fakat b harfinde bir yerlerde motorun fazla ısındığını hissedince vazgeçmiş.
Jacobs ise hakikaten hasta ve güzel bir abimiz olduğu için 33 bin sayfalık ansiklopediyi baştan sona okumuş.
Başka yapanlar da vardır bu işi eminim. Hepsini saygıyla anıyorum.
Laf olsun diye değil mesela şu anda onlar için ayağa kalktım. Cidden!..
Peki okumuş da ne olmuş, boyu mu uzamış diyenler çıkacaktır.
Boyu uzasın diye okuduğunu sanmıyorum. Ansiklopediyi bitirdikten sonra oturmuş ve "The Know-It-All" adlı bir kitap yazmış.
Ben de şu sıralar yazdığı kitabı okuyorum.
Kitap aslında benim çocukluk projeme benziyor.
Çünkü okurken aklında kalanları A’dan Z’ye sıralamış ve seçtiği maddeleri bir de kendisi yazmış.
Jacobs’un kitabını okurken tabii ki birçok şey de öğreniyorum fakat esas yarattığı etki, kahkahalarla gülmek.
Çünkü bütün maddelerde başta karısı olmak üzere çevresindekileri insanların bu sürece verdikleri tepkileri de komik bir şekilde anlatıyor.
*
Eminim aranızda "Yahu ben güzel kitaplar okuyan, pırıl pırıl kafası olan, dünyaya karnı bilgiye acıkmış bir umut dolu bir dev gibi bakarken nasıl bu insana dönüştüm?
Bir penaltı pozisyonu, bir magazin skandalı ve hava durumu dışında bir şey konuşmaz hale geldim çevremdekilerle" diyenler vardır.
Modern hayatın, günlük koşturmacanın ve sıkıntıların arasında ufalanıp giderken umutsuzluğa kapılanlara hálá gecikmiş olmadıklarını göstermek istedim bir bakıma tatil gününde.
Aslında bana bunu hatırlatan kişi de Jacobs oldu.
Çözüm Jacobs gibi baştan sona oturup Britannica okumakla kısıtlı değil tabii. Yeniden kitap okumaya başlayın, televizyonu daha az seyredin veya seyrettiklerinizi biraz değiştirin.
*
Son yazdıklarımı okuyunca titredim.
Böyle hafiften "Ferrari’sini Satan Eleman’ın Teyzesinin Ortanca Oğlu" tribine girmiş gibi oldum ve hafiften de tırstım aslında ama siz ne dediğimi anladınız.
Bir an için his adamı oldum diye korkarken Riko aradı, "Naaaaaaaaaaaber lan, hayvan?" diye.
Yazdıklarımı okudum eğlenelim diye, hakikaten gözümden yaş geldi gülmekten.
"Bir tane söyleyince bir tane de pizzacı ısmarlıyor kuponu var" dedi Riko, "Otomobil tekerleği gibi pizza söylüyorsun, ikincisini onlar veriyor. Haydi gel ondan söyleyelim, gelirken de Bruce Lee filmi getir bir tane!..’’
İnsan kendini çok çabuk kandırabilen bir tür.
15 dakika öncesine kadar, "Ben de alacağım yeni baskısını Britannica’nın ve okuyacağım" derken, pizza artı Bruce Lee’ye boyun eğiyorsunuz.
Aziz Nesin’in bir öyküsünde kahraman hayatının romanını yazacaktır ama sürekli bahaneler üretir, "Önce bir okul bitsin... Askerlik aradan çıksın... Evleneyim de öyle... Çocuklar varken yazılmaz, büyüsünler... Bahçeli bir eve geçelim de, olur o da... Emekli olunca yazacağım romanı..." derken bütün şartlar oluşur sonunda. O zaman daktilonun başına oturur ve "Sinekler... Ah şu sinekler olmasaydı, ne güzel yazardım ben o romanı..." der.
Benimki de o hesap oldu.
Ama bir gün mutlaka okuyacağım ben de o ansiklopediyi!..